Yeni Zelanda serüvenim 2019 yılında work and holiday vizesi başvurusuyla başladı. Vizem başvurduğum yıl çıkmıştı, ancak pandemi sebebiyle Yeni Zelanda sınırlarını kapattığında vizeyi kullanma şansım olmadığını düşünüyordum. Ülke sınırlarını 3 yıl sonra açmaya karar verince, hemen önce başvuranların vizelerini uzatma kararı aldılar. Böylece, Auckland’a giden ilk gruplardan biri olarak ülkeye ulaştım. Bu yazı, Yeni Zelanda’da geçirdiğim 10 ay boyunca yaptığım gözlemleri ve edindiğim deneyimleri içerecek ve tamamen şahsıma ait olacaktır. Herkesin deneyimleri kişiden kişiye, mesleğe ve yaşadığı şehre göre değişebilir.

13 Eylül 2022’de Auckland’a varmak için çok uzun bir uçak yolculuğu yaptım. İlk 10 gün boyunca Auckland’ı pek sevemedim! Bu ani sevgisizliğimi yoğun beyin sisine ve jet lag’a bağlıyorum. Jet lag’ı atlattıktan sonra bile hala sevmediğimi fark ettim. Auckland’ın farklı semtlerinde kaldım ve neredeyse her yeri yürüyerek gezdim. Sonuç olarak, hayatımda gördüğüm en sıkıcı ve ruhsuz şehir olduğuna karar verdim ve Güney Adası’nın en güneşli şehri Nelson’a doğru yola koyuldum.

yeni zelanda da yasamak - dunyaninduraklari

Nelson’a vardıktan sonra yapmam gereken en önemli iki şey araba satın almak ve iş bulmaktı. Bu konuyla ilgili size bazı sayısal veriler ve bilgiler verebilirim. 2019 yılında internet üzerinden yaptığım araştırmalara göre, karavan fiyatları 3.000 ile 5.000 dolar arasındaydı. Ancak geldiğimde bu fiyatlar 10.000 dolardan başlıyordu. Benzin fiyatı ise 2019 yılında 1.90 dolardı, 2022 yılında ise 2.40 dolara çıkmıştı. Asgari ücret 2019 yılında saatlik 17.70 dolardı ve vergi düşüldüğünde yaklaşık olarak 14 dolar elinize geçiyordu. 2023 yılında ise asgari ücret saatlik 22.70 dolar oldu ve vergi düşüldüğünde yaklaşık olarak 18.70 dolar cebinizde kalıyordu.

yeni zelanda da yasamak - dunyaninduraklari

İlk olarak kivi tarlasında işe başladım. Kivi tarlasında çalışırken haftalık 800 dolar kazanıyordum. Ancak yağmurlu günlerde çalışamadığımız için gelirim düşebiliyordu. Bu durumda, tarlaya gitsek bile yağmur başlarsa araçta beklediğimiz saatlerin ücretini ödemek zorundalar. Bu yüzden hava durumuna göre mesaj alıp tarlaya çağrılıyorduk. Kivi tarlasında çalıştığım süre boyunca aracımda konaklıyordum ve haftalık 100 dolar ödüyordum. Haftalık market alışverişi ve benzin için ise 300 ila 400 dolar harcama yapıyordum. Bu şekilde haftada yaklaşık 400 dolar cebimde kalıyordu, ancak yağmurlu bir hafta geçiriyorsam hiçbir şey biriktiremiyordum.

Tarım işinde çalışmak, insanlarla tanışma ve stres olmadan çalışma fırsatı sunması nedeniyle keyifli bir deneyimdi. Ancak, geliriniz yağmurlu günlerde düşebileceği için paketleme işi veya kapalı alanlarda çalışabileceğiniz fabrika gibi alternatif işleri tercih edebilirsiniz. Ayrıca, 3 ay boyunca tarım işinde çalışanlara 3 ay daha vize uzatma imkanı sağlandığını belirtmek istiyorum.

Tarım işinde çalıştıktan sonra biriktirdiğim az miktardaki parayı seyahat için harcamaya karar verdim. Yeni Zelanda’da yaşayan ve çalışanlar bilirler ki, burada yaşamak pahalıdır ve ülke içerisinde seyahat etmeye başladığınız an cebinizdeki para hızla erir. Bu yüzden Güney Adası’nda 15 günlük bir seyahat planladım ve bu süre boyunca ruhumu ve gözlerimi doyuracak güzellikleri keşfettim. Seyahat notlarımı paylaştığım linki inceleyerek bu seyahatim hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.>>> https://dunyaninduraklari.com/yeni-zelanda-bati-yakasi-gezi-notlari-i/

yeni zelanda da yasamak - dunyaninduraklari

Haftalık 800 dolarlık gelirle ev kiralamak veya bol bol gezmek mümkün olmuyor. Bu yüzden aşçılık kariyerime geri döndüm ve Hilton Queenstown’da çalışmaya başladım. Queenstown, Yeni Zelanda’nın en turistik şehirlerinden biri olduğu için özel şeflik fırsatları elde ettim. Otel mutfağında daha önce deneyimim olmamasına rağmen Hilton’da çalışmak, benim için son derece öğretici bir deneyim oldu. Ancak çalışma vizesi teklif etmelerine rağmen, 4. ayın sonunda otel mutfağının benim için uygun olmadığına karar verdim. Bunca yol ve edindiğim tecrübe ‘bu hayatta neyi istemediğimi’ çok net öğretti. İstediğim şeyler de bunun üzerinden şekilleniyor zaten. 

Queenstown’dan taşınmamın ikinci büyük nedeni, şehir hayatına duyduğum özlem oldu. Kaş’ta 3 yıl boyunca mutlu bir şekilde yaşadıktan sonra, küçük yerlerde yaşamaya alıştım derken Yeni Zelanda’da şehir hayatını özler olmuştum. İstanbullu ruhum bir kez daha ortaya çıkmıştı! Bu hissiyatım, Yeni Zelanda’daki kasabaların ve hatta şehirlerin ne kadar küçük olduğunu ve imkanlarının sınırlı olduğunu anlatabilir. Wellington, başkent olmasına rağmen nüfusu 212.000 kişiyle oldukça küçüktü. Gerisini siz düşünün…

Queenstown, Yeni Zelanda’nın en pahalı şehirlerinden biriydi, ancak aynı zamanda maaşlar açısından en yüksek olanıydı. Özellikle hizmet sektöründe çalışıyorsanız, diğer şehirlere göre daha yüksek maaşlar alabiliyordunuz. Bahşiş sistemi yoktu. Tabii ki, bu durum kiralara da yansıyordu ve şanslıydım ki, haftalık elektrik ve internet dahil 250 dolar ödüyordum. Evde ben dahil 4 kişi yaşıyorduk. Normalde kira fiyatları haftalık 350 Yeni Zelanda dolarından başlıyordu. Su faturası ödemiyorduk ve her yerden çeşmeden su içebiliyorduk.

yeni zelanda da yasamak - dunyaninduraklari

Wellington’a taşındıktan sonra yeni baştan oda ve iş bulma stresiyle başa çıkmam kolay olmadı, sanırım bu süreçten biraz yorulmuştum da. Wellington’ı ilk gördüğüm an çok sevdim, sanat galerilerinin bolluğu, restoran ve kafelerin kendine has tarzı çok çekiciydi. Aynı zamanda Wellington bence Yeni Zelanda’nın en liberal şehri. Bunların yanı sıra, dilersem 10 dakikada ormanın içinde trekking yapabileceğim rotalara ulaşmam, dilersem okyanusta yüzmeye gitmem yine şehirden bisikletle 15 dakikamı alıyordu. Tek sorun evlerin uçacak kadar eski olup kiraların da bir o kadar pahalı olmasıydı. Bir de tabi bazen rüzgarın 50 knot’a kadar çıkmasıydı. Wellington’da bulduğum ev (ev diyorsam evin bir odasını kiralıyorsunuz) haftalık masraflar dahil 300 dolardı. Evin konumu ve yalıtımından dolayı pek ses çıkarmadan odayı tuttum, maaşım artıyordu ama bununla birlikte ev kiram da artıyordu :)) Evi Newtown bölgesinde tutmuştum, bana Kadıköy’ün eski zamanlarını hatırlatıyordu, delisi ve evisiz çoktu (zaten Yeni Zelanda’da nerede yoktu ki?) ama zararları kendilerineydi. Hatta iş çıkışları birkaçıyla ayak üstü muhabbete bile başlamıştım, yaşadığım muhiti kesinlikle çok sevmiştim.

Birkaç iş görüşmesinden sonra deniz ürünleri restoranında çalışmaya başladım. Menülerindeki deniz ürünleri ve Asya-Pasifik mutfağının harmanlandığı lezzetler beni büyülüyordu, ancak haftalık çalışma günlerinin değişken olması büyük bir zorluktu. Rezervasyonların olmaması durumunda, ertesi günün çalışma saatlerinin azaltılması ve bunun bir gün önceden bildirilmesi gibi sorunlar yaşadım. Saatlik ücret aldığım için bu durum beni büyük ölçüde strese soktu. Eğer bu şekilde devam ederse, ev kiramı ve market alışverişimi yapabilmek için hiçbir şeyim kalmayacaktı. Üçüncü haftada restorandan ayrılarak çok güzel bir kafede iş buldum. İki büyük mutfak ve bir catering mutfağı vardı. Bir mutfakta sabah kahvaltısı ve öğle yemeği sunarken, diğer mutfakta ekşi mayalı ekmekler pişiriyorduk. Günde 10 saat çalışıyordum, ancak mutluydum ve tekrar para biriktirmeye başlamıştım.

Elbette, buraya gelen bir mühendisin, avukatın veya doktorun tecrübeleri farklı olacaktır. Ancak, size work and holiday vizesine başvururken imkanınız varsa Avustralya’ya da başvurmanızı öneririm. Eğer uzun süreli olarak bu ülkede yaşamak size cazip gelmiyorsa, Avustralya’da şansınızı deneyebilirsiniz.

Ek bilgi: Yeni Zelanda’da sigara fiyatları dünya genelinde en yüksek seviyede. Bu yüksek fiyatlandırma stratejisi, sigara tüketimini azaltmayı ve yeni başlayanlara caydırıcı olmayı amaçlıyor. Hükümet, sigara paketleri üzerindeki vergileri düzenli olarak artırarak fiyatları yükseltiyor. Ayrıca, sigara tütünü ithalatına ve satışına getirilen ek vergiler de fiyatları etkiliyor. Bunun yanı sıra, elektronik sigara ve vape’leri normal sigaradan daha uygun fiyatlarla alabileceğiniz vape mağazaları da her yerde bulunmakta.

Write A Comment

error: İçerik Korunuyor !!!