Yeni Zelanda’daki ilk 5 gün jetlagın bedenimi terk etmesini bekleyerek, ikinci hafta ise banka heabı açma, vergi numarası için başvuruda bulunmakla, arada da araba kovalamakla geçti. Her şeyin başvurusunu yapmama rağmen, vergi numaramın, realme (bizim e-devletin bir versiyonu) hesabımın aktive olması 14 günü bulur dediler. Onu da mail ile göndereceklermiş, bir yere taşınırken bürokratik işlerin bu kadar yavaş işlemesi çok canımı sıkıyor. Gerçi vergi numarasını 10 dolar ödeyerek daha hızlı alabilirmişim, bunu da sonradan öğrendim. Yeni Zelanda’da fark ettiğim bir şey; bürokratik işleri yapanlar pek yardımsever ancak pek çözüm üretici değiller. Yani tüm bu işlemleri yaparken önceden bir bilgiye sahip olmam ve bu çözümü onlara benim sunmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Mesela, şu an gönüllü çalıştığım yerde yiyecek alabileceğim herhangi bir market vs yok, en uzak market arabayla 17 km uzaklıkta, henüz aracım olmadığı için de bir yere kıpırdayamıyorum. Bu yüzden ilk geldiğim gün markete gidemediğimi ve yiyecek herhangi bir şeyimin olmadığını söylememe rağmen aldığım cevap; ”Hmmm, ne yapsak ki?” olması beni şaşırttı. Kendimi veya çevremi onların yerine koyduğumda kesinlikle daha hızlı çözüme ulaşabildiğimizi düşünüyorum. Tabi genelleme yapmak hiç istemem, sonuçta Orta Dünya’ya adım atalı henüz 3 hafta oldu.
Güneydoğu Asya’ya gittiğimde hemen motosiklet satın alabilmek, rahatlıkla ev kiralayabilmek ve bu sebeple de daha özgür haraket edebilme hali iyi hissettiriyordu. Yeni Zelanda’da oda kiralama olayına henüz girmedim, ancak duyduğuma göre bu süreçte baya uzun sürüyormuş. Bir şeyler hızlıca yoluna otursun diye çaba harcarken boşa kürek çektiğinizi fark ettiğiniz o an vardır ya, tam orada duruyorum/durakaldım. Ne kadar peşinde koşarsam koşayım biliyorum ki her ülkenin kendine göre bir devinimi var, kendi saatinde. Onu bekliyorum öylece.