Takaka
Marahau ile Takaka arası araçla 1,5 saat sürmesine rağmen 3 saat sonra varabiliyorum. Hem Takaka Tepesi’nin dönemeçli yolundan, hem manzaranın güzelliğinden, hem de her farklı kuş türü gördüğümde arabayı kenara çektiğimden dolayı Takaka’ya ulaşmam 3 saatimi alıyor. Burada daha önce yaşayan arkadaşımın tecrübelerine göre, Yeni Zelanda’da en sevdiği bölge Golden Bay, en keyif aldığı kasaba ise Takaka imiş. Ancak kasabanın girişindeki koyunlar dışında ortalıkta pek insan göremiyorum. Hippi kasabası olarak anılan bu yerde değil hippi, inek ve koyunlar dışında nefes alan başka canlı türü var mı acaba diye etrafıma bakınıyorum.
Tam şu an, kovboy filmlerindeki yuvarlanan çalı da olsa tam olacak diye düşünüyorum. Kafamın içinde film çekerken birden aklıma kalacak yer bulmam gerektiği geliyor. Ana caddede iki hostel kapalı, pandemiden sonra çoğu yer kapanmış. Başka kasabadaki arkadaşlardan da aynı hikayeleri dinliyorum; 5 hostel varsa 2 tanesi ayakta kalabilmiş. Google yorumlarının en çok kullanıldığı ülkede, yorumları en kötü olan hostele göz atmaktan başka çarem yok. En azından içeride kalmam, arabamda uyurum diye kendimi avutuyorum. Yorumları en kötü olan hostel’e girmemle çıkmam bir oluyor; tahtakuruları ve pireler ele ele vermiş dans ederek beni kapıdan uğurluyorlar. Hemen çaprazda ufak bir kamp alanı var, içeriye girdiğimde oranın da henüz yağmurlar dinmediği ve turist az olduğu için açmadıklarını öğreniyorum. ”Ya ablacım ne turisti, bi tane insan türü yok!’ diye söylenerek Takaka’nın diğer ucundaki hostel’e sürüyorum. Yine iş buldum yine ev yok, Kaş’ta yaşarken de böyle olmuştu; 4. günde iş bulmuş ancak evi haftalarca aramıştık…
Tarif ettikleri gibi köprüyü geçtikten sonra sola dönüyorum ve karşıma eski ama bakımlı ahşaptan bir bina çıkıyor, bahçesi yeşillik ve 3-5 tane karavan duruyor, etrafta İngilizvari ahşap binadan başka hiçbir şey yok.
Burasının ismi River Inn. Hoşuma gidiyor, hani ilk görüşte birine kanınız kaynar da yanında rahat hissedersiniz ya içimdeki öyle bir ferahlık. Binanın ön kapısına yöneliyorum ancak kilitli, kapısındaki tabelaya göre burası bir Pub, arkada tarafa doğru yönelip kapıdan kafamı içeriye uzatıyorum. Yer tamamen kırmızı halıfleks ile kaplanmış, duvarlarda ahşap kaplamalar var, köşede de bir şömine.
60’larındaki Kiwi amca gözlüğünü çıkararak Yeni Zelanda aksanıyla; “It’s a cracker of a day, aye?’’ diyor. Cracker? 3 hafta önce çalıştığım yerdeki diyalogları aklımdan geçiriyorum. Harika bir gün evet, evet diye heyacanla cevap veriyorum. Hem kalabileceğim bir yer bulduğumdan hem de duyduğumu anlayabildiğimden heyecanlıyım, Kiwi amca bunu bilmiyor tabi. Anlaşmaya girişiyoruz, arabamın içinde kalırsam haftalık 100 dolar, yatakların birini tercih edersem 150 dolar. Arabamın içinde uyumak daha cazip geliyor, 50 dolarla benzin alırım bir kere! Yeni bir yere taşındığımda veya seyahat ederken en ufak kırıntıyı bile hesaplamanız gerekebiliyor. Sonuçta yataktan feragat etmem, daha fazla benzin, yeni tatlar ve gezmek demek. Dünden kalan birkaç sebzeyi pişirip akşam yemeğimi hazırlıyorum. Kaynama noktasına yakın derecedeki suyla duşumu alıp, arabamın içine kıvrılıyorum. Çarşamba günü işe başlamam için konuşmuştuk ama Pazartesi gününden işe erken başlayabilme umuduyla uykuya dalıyorum.
Yeni Zelanda ile ilgili daha fazla hikaye okumak için >>> https://dunyaninduraklari.com/kategori/seyahatler/yeni-zelanda/