Yeni Zelanda Nerede?
Yeni Zelanda, Büyük Okyanus’un güneybatısında yer alan bir ada ülkesi. Coğrafi olarak Avustralya’nın güneydoğusunda ve Fiji’nin güneyinde bulunuyor. Eğer Türkiye’den bu güzel ülkeye seyahat etmeyi düşünüyorsanız, yaklaşık olarak 17.000 km’lik bir mesafe kat etmeniz gerekiyor. Hava yoluyla seyahat ederseniz, bu genellikle yaklaşık 25-30 saatlik bir uçuş süresi anlamına geliyor. Yeni Zelanda Türkiye’nin 9 saat ötesinde. Uzun bir yolculuk olsa da, Yeni Zelanda’nın eşsiz güzelliklerini keşfetmek için değer. 2019 yılında work and holiday vizesi almaya hak kazandığımda, biletler pahalı olmasına ve mesafe uzak olmasına rağmen hiç tereddüt etmedim. Bir daha hayatım boyunca ne zaman Yeni Zelanda’ya gelebilirdim ki?
Peki ya nüfusu?
Yeni Zelanda ile ilgili araştırma yaparken en ilginç bulduğum bilgilerden biri de; 5 milyon civarı nüfusu olan Yeni Zelanda’nın yaklaşık 10 milyon sığır ve 26 milyon koyuna ev sahipliği yaptığıydı. Ülkenin ‘insan’ nüfusu dünya genelindeki diğer ülkelere kıyasla oldukça küçük bir nüfus olmasına rağmen koyun ve sığır nüfusu azımsanmayacak kadar fazla. Ülkede araba ile seyahat ettiğim sırada, bazı bölgelerde neredeyse hiç insanla karşılaşmazken koyunlar her yerdeydi. Bu durum çok şirin gibi gözükse de sığırlar ve koyunlar sindirim sırasında geğirerek ve gaz çıkararak atmosfere karbondioksitten 20 kat daha zararlı bir sera gazı olan metan gazı salıyorlar. Ülkenin toplam sera gazı emisyonlarının neredeyse yarısı, başta metan olmak üzere bu şekilde tarımdan geliyor.
Ayrıca Yeni Zelanda, doğal güzellikleriyle ünlü. Büyüleyici dağlar, sürrealist göller, volkanlar, şelaleler ve uzun kumsallar… Ülkenin nüfus azlığından ve doğaya olan saygılarından dolayı coğrafyası çok bakir kalmış. Yeni Zelanda’da yaşadığım 10 ay’ın çoğunu Güney Adasında geçirdim. Bu yüzden yazının içeriği güney adası odaklı olacak.
Yeni Zelanda’da Para Çekmek
Yeni Zelanda’ya seyahat ederken nakit para taşımak yerine ATM’lerden para çekebilirsiniz. Zaten en ufak bir kasabaya gitseniz pos cihazı olacaktır. Genel olarak nakit ile alışveriş yapmak yaygın değil. Yeni Zelanda’da birçok ATM’den kredi kartı veya banka kartınızı kullanarak Yeni Zelanda doları çekebilirsiniz. Döviz çevirmek büyük şehirler dışında çok sıkıntılı. Yani eğer Auckland, Wellington, Christchurch ve Queenstown dışında bir yerdeyseniz döviz bozdurmanız imkansız.
Yeni Zelanda’da nasıl araç satın alınır? >>> https://dunyaninduraklari.com/yeni-zelanda-marahau/
Yeni Zelanda Gezi Notları
Öncellikle Güney Adası’nın batı kıyısından bahsetmek istiyorum, hayatım boyunca unutamayacağım doğa güzelliklerini bu bölgede gördüm. Westport’tan başlayan yolculuğum sahil şeridinden Wanaka’ya doğru devam etti. Tabi bazen trekking, bazen de kamp yaparak 2 hafta sonra Wanaka’ya varabildim, eğer işe başlama tarihim kesin olmasaydı muhtemelen bu süre daha da uzayabilirdi 🙂
Truman Track
Bu yürüyüş rotası, Punakaiki bölgesinde, Paparoa Ulusal Parkı içinde yer alıyor ve sadece 15 dakikalık bir yürüyüş rotası. Tabi türlü çeşit ağacı ve kuşları incelemekten zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Yürüyüş parkurunda ilerlerken etrafımdaki ağaçlarla ilgili bilgilendirici birçok notla karşılaştım.
Mesela, iltihaplı romatizmaya iyi gelen bir ağaç türü varmış, ismi Northern Rata. Aynı rahatsızlık bende de olduğundan dolayı ilgimi oldukça çekti. Bu bitkinin kabuğunda bulunan bileşenler, antioksidan ve anti-inflamatuar özelliklere sahip. İltihaplı romatizma gibi durumlarda, vücuttaki inflamasyonu hafifletmek ve ağrıyı azaltmak hayat kalitesini arttırıyor ve ağrıları dindirmek için de çayını yapıyorlarmış. İlk adımımdan itibaren büyülendim. Truman Track’in beni en etkileyen kısmı ise, rotanın sonunda beni bekleyen göz kamaştırıcı bir sahil şeridiydi. Yeşilin ve mavinin muhteşem bir uyum içinde olduğu bu manzaraya şahitlik etmek, gerçekten unutulmaz bir deneyimdi. Denizin dalgalarının kıyıya vurduğunu izlerken, devasa kaya oluşumları ve mağaralarla dolu bu sahil şeridi hayal edin…
Truman Track’ten sonra yola devam ettim, yol o kadar güzel ki okyanusu izlemekten arabayı çok yavaş sürüyordum neyse ki ülkenin nüfusu az da arkamda hiçbir araç bulunmuyordu :))
Pororari River Track
Bu sefer Truman Track’ten daha uzun yürüdüğüm bir doğa güzelliğinde buluyorum kendimi. Eğer rotanın tamamını yürürseniz geri dönüş de dahil 2-3 saati buluyor ancak ben yol üzerinde daha fazla görmek istediğim yerler olduğu için buraya sadece 1 saat ayırdım. Nehri takip ederek yürürken her yerde Nikau palmiye ağaçlarından gördüm. Bu bölge hem Nikau palmiye ağaçlarıyla hem de devasa kaya oluşumları ve mağaralarıyla ünlü. Palmiye ağaçları sayesinde de kendimi bir süre tropikal ormanın içinde yürüyormuş gibi hissettim.
Yarım saat yürüdükten sonra nehrin sığı kısmında insanların bir şeyler aradığını fark edip yanlarına yaklaştım. Söylediklerine göre Pounamu yani buraya ait olan yeşil taşı arıyorlardı. Bana göre her bir taş aynı gözüküyordu ama dediklerine göre Pounamu, genellikle yeşil renkte olmasına rağmen farklı tonlarda olabiliyormuş. Bazı pounamu türleri hafifçe transparan olabilirken, diğerleri daha opak bir görünüme sahip olabilirmiş. Bir süre sonra içlerinden biri taşları tek tek yalamaya başladı!!! Boş gözlerle baktığımı gördükleri için açıklama gereği duydular tabi. Taşları biçim ve renklerinden anlayabildiklerini ama aynı zamanda taşın kendine has bir tadı olduğunu söylediler. Artık beni mi yediler yoksa bunun gerçekliği var mı sanırım hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Bana da taşlardan iki tane verdiler, şekilleri kesinlikle çakıl taşlarından farklıydı, arabaya bindiğimde taşları ben de yaladım ama pek bir şey fark etmedim :))
Pancake Rocks
Kiwi’ler doğal alanlarıla komik isimler vermeye bayılıyorlar. Mesela, pankek kayaları ya da ikiye bölünmüş elma (split apple) gibi. Pororari River Track’ten sonra Pankek kayalarına gidiyorum. Zaten görülecek çoğu yer kıyı şeridi boyunca bulunduğu için birbirlerine çok yakınlar. Bu kayalar, yüzyıllar süren erozyon süreci sonucunda oluşmuş. Olağanüstü görüntüleri ve tabakalar halindeki taş şekilleri, birbirine benzer bir şekilde sıralandığı için “pancake” (pankek) adını almış. Aynı zamanda, taş tabakalarının bir araya gelerek dar bir şekilde yükselmesi ve dalgaların arasından geçmesi sonucunda oluşan taşların yüksekliğine ve şekline hayran kalmamak elde değil. Dalgaların yükselmesi ve yarattığı basınçla kayaların içinden geçiyor, bu sayede doğal su havuzları oluşuyor. Saatlerce izlenilesi görsel bir şölen. Pancake Rocks’ı kolay yürüyebileceğiniz bir yürüyüş rotası ve izleme platformları ile çevrelemişler. Bu sayede, taş oluşumlarının yakınında yürüyerek manzarayı izleyebiliyorsunuz.
Hokitika Gorge
Hokitika Gorge, Hokitika kasabasına 33 km uzaklıkta kalıyor. Hokitika’ya vardıktan sonra bir gece önce kamp alanında pişirdiğim makarnamı yiyip okyanus kenarında dinleniyorum. Aslında, araba kullanmaktan ve trekking yapmaktan çok yorulmuştum ancak Hokitika Gorge sahil şeridinden içeride kaldığı için gitmeye karar verdim. İyiki de gitmişim, her durduğum yer büyüleyiciydi ancak burasının turkuaz suyu ve nehrin üzerine kurulmuş köprüleri beni çok etkiledi. Nehrin berrak suları, yıllar içinde kanyonun içinden geçerken taşları aşındırmış ve kanyonun şaşırtıcı mavisi bu şekilde oluşmuş. Yaz aylarında nehre girip yüzebilirmişsiniz ancak henüz bahar ayında olduğumuz için ve ben kazakla yolculuk yaptığım için suya girmenin erken olduğuna karar verip yoluma devam ediyorum.
Brown Hut
Zorlu olacak biliyorum, doğa yürüyüşlerini de bu yüzden seviyorum. Bacak ağrılarımın, ayaklarımı su toplamasının ödülünü hemen alabiliyorum. Saatlerce yürümek, tüm gün yorulduktan sonra çadır kurmak, ahşap bir döşekte uyumak umrumda değil. Gördüğüm manzaralar o kadar doyurucu oluyor, öyle bir çoşkuyla kaplanıyor ki ruhum ve bedenim. Sanki çok iyi bir konserden çıkmışım gibi öyle tatmin ve minnet dolu oluyorum. Saatlerce yürümek, ormanda kaybolmak, çamura batmak veya ıslanmak… Umrumda değil. Brown Hut, Yeni Zelanda’da yaptığım benim için en iyi yürüyüş rotalarından ikincisiydi.
Burası, Yeni Zelanda’nın güney adasında yer alan Kahurangi Ulusal Parkı’nda bulunan bir yürüyüş rotası. Bu rotayı takip ederek, doğanın kucağına doğru unutulmaz bir macera yaşadım. Patika, Geologists Creek’in yanından başlıyor ve yürüyüşün ilk yirmi dakikası dümdüz bir yolda yürüyorsunuz. Ardından tırmanışa başlıyor, yürüyüşün en zorlu kısmı, orta kısımda karşıma çıktı, oldukça dik tırmanıştan (kayalara tutunup emekleyerek) sonra düzlüğe ulaşabildim.
Bu rotayı yürüyüşe zaman ayırmanızı şiddetle öneririm, Mount Brown Hut’tan zirveye yaklaşık bir saat (veya daha kısa) sürede çıkabilirsiniz. Eğer o sabah güneşin doğuşunu kaçırırsanız bile, günün başlamasıyla birlikte güney Alpler’in üzerindeki güneşin doğuşunu görmek için yeterince erken kalkmak muhteşem bir deneyim olacaktır. Eğer günün ilerleyen saatlerinde veya güneşin doğmadan önce gitmeyi planlıyorsanız, baş lambası taşıdığınızdan emin olun.
Franz Josef Buzulu
Ve işte yol boyunca hayalini kurduğum, helikopter turunu gerçekleştirebilmek için havanın güzel olmasını günlerdir dilediğim yere ulaştım. Franz Josef’e ancak öğleden sonra ulaşabildim. Burası çok küçük bir kasaba ve hosteller de pahalı, kasabada bir süre araştırma yaptıktan sonra helikopter turunu Fox Glacier’de yapmaya karar verdim ancak hava kararmaya başladığı için Orange Sheep Camping alanında konakladım. Ertesi gün çok tatsız bir havaya uyandım, yağmur hiç dinmedi. Hava yağmurlu olduğu zamanlar eğer kamp alanında konaklıyorsam arabanın içine tıkılı kalıyorum. Bu yüzden Fox Glacier kasabasına doğru devam edip hostel aramaya başladım.
Gezdiğim çoğu ucuz hostel doluydu ama şansıma bence kasabanın en keyifli hosteli olan Chateau Backpackers & Motel‘de son kalan yeri yakalayabildim.
Ertesi gün helikopter turu için acenteleri gezmeye başladım. Cebimde sadece 800 dolar kalmıştı ve helikopter turu, kampanyalı bir şekilde yakalayabildiğim için, 380 dolardı. Fox buzulunu helikopterle geçmek ve buzula basmak Yeni Zelanda’ya dair tek hayalimdi ve uçuşun gerçekleşeceği gün doğum günümdü. Hiç düşünmeden turda yer ayırttım. Bir deneyimi ücretli gerçekleştiriyorsam ya da yolculuk yapmak istiyorsam ve cebimde az para varsa hep kendime şu soruyu soruyorum. Ben ne için çalışıyor ve yaşıyorum? Yine çalışır yine para biriktirir yine gezerim :))
Biraz da bu bölgenin Wikipedia bilgisini vereyim. Fox Glacier, Yeni Zelanda’nın Güney Adası’nda West Coast bölgesinde yer alan Franz Josef Glacier ile birlikte ülkenin en ünlü buzullarından biri. Fox Glacier, Aoraki/Mount Cook Milli Parkı içinde yer alıyor ve 13 kilometrelik bir mesafeyi kaplayarak yüksek Alplerin zirvesinden başlayıp yağmur ormanlarına kadar uzanıyor. Devasa buz kütleleri, karla kaplı zirvelerden aşağı doğru akıyor ve yıllar içinde şekillenen vadi boyunca yol alıyor. Bu doğal oluşum, yavaşça hareket eden buzun sürekli değişimi ve akışı sayesinde sürekli olarak evrim geçiriyor. Helikopter turunda yan yana denk geldiğim Avustralyalı kadın sayesinde buzulların yıllar içerisinde ne kadar çok geri çekildiği ile ilgili bilgi de edindim. 15 sene önce helikopterle ilk uçtuğunda buzulların daha fazla olduğunu söyledi. Bence 15 sene çok uzak bir geçmiş zaman değil.
Robert’s Point Track
Franz Josef buzulunu tepeden görmek ve ayak basmak yetmedi bir de dağların arasında göreyim dedim. Robert’s Point Track, kasabadan gitmeli ve dönmeli 5 saate tamamlayacağınız bir yürüyüş rotası.
Robert’s Point Track’in en etkileyici özelliklerinden biri, bu ülkede neresi muhteşem manzaralara sahip değil ki gerçi! Yürüyüşün başında Hooker Vadisi’nin nefes kesen manzarası ve yol boyunca ilerledikçe, muhteşem zirveler, buzullar ve göller gibi doğal güzellikler gözlerime şölen yaşattı. Tüm yürüyüşün amacı Aoraki/Mount Cook’un görkemli manzarasını izlemek ve buzulları karşıdan görebilmekti. Ancak yürüyüşe başladıktan sonra yağmur başladı, yolun çeyreğini yürüdüğüm için geri dönmek istemedim. Zorlu bir rota oldu, zor olmasının en büyük nedeni yağmurdan ıslanan kayalardı. 3. saatin sonuna doğru zirveye ulaştığımda etrafı sis kaplamıştı; ne buzul ne dağ, ayaklarımın ucunu görebilecek bir görüş alanım bile kalmamıştı. Olsundu, bölgenin en uzun köprüsünden geçmiş ve harika bir orman yürüyüşü yapmıştım. Ne demiş Soft Analog müzik grubu ‘Yolculuk’ şarksında;
Hayat deneyimlemektir
Önemli olan bi’ yerden bi’ yere varmak değil
Bu yolculukta yaşanılanlardır
Mesafeleri es geçersem yolculuğu yok ederim
Hayatın anlamı anı deneyimlemek
Ve deneyimlemek de onu yaşamaktır belki…
Wanaka’ya ulaşıyorum ve Güney Adası’nın batı yakası gezim böylece sona eriyor. Ancak bitmedi, devamı gelecek…