Kamboçya’ya geldiğimden beri ilk yaptığım şey motor kiralayıp şehir merkezinden uzaklaşmak oluyor. Çünkü şehir dediğin yerde her şey aynı. A şehrindeki hayatı B şehrinde de görebilirsin; kopyala – yapıştır düzen. Benim istediğim Khemer insanlarını tanımak, günlük hayatlarında neler yapıyorlar, sabah uyandığında ne yemeği tercih ediyorlar, onlardan farklı bir yerden / kültürden gelen birine tutumları nasıl… Sorularımın cevabını ise ancak bir köyde kalırsam bulabilirdim. Bu yüzden Kampot’ta kaldığım 4 gün boyunca hem yolumun üzerinde olan hem de “homestay” yapabileceğim bir köy arıyorum. Ve sonunda buluyorum, tüm işaretler Koh Kong bölgesindeki Chi Phat Ekoturizm köyünü gösteriyor. Chi Phat köyü dört köyün bulunduğu ve yaklaşık 3.000 kişinin yaşadığı Chi Phat komününün ortasında yer alıyor. Burası bir zamanlar ağaç kaçakçılığı ve avcılığı ile ünlü bir bölgeymiş ancak yapılan ekoturizm projesi sayesinde köyün yapısı tamamen değişiyor.

Peki, nedir bu cümlenin içerisinde geçen ekoturizm? Basit olarak, doğaya dayalı turizm olarak tarif edebilirim. Yani, bir bölge içersinde ve aynı zamanda çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak yaratılıyor – bu turizm ayağı – kazanılan kaynak sayesinde hem bölge kalkınıyor hem de doğayı koruyacak projeler üretiliyor. Bir taşla iki kuş. Gerçek “ekoturizm” yapan yerlerin her zaman doğayı koruma hedefleri var. Bu yüzden bu tür yerleri gezerken kaynağın nereye gittiğini bilmek, görebilmek önemli. Burayı da kalkındıran “Wildlife Alliance” adlı bir sivil toplum örgütü olmuş. Chi Phat köyüne ilk olarak buradaki vahşi doğayı koruyup, avcılığı azaltmak için 2007 yılında gelmişler. 10 yıl içerisinde de köylülere nasıl turizmden para kazanacaklarını, atıklarını nasıl geri dönüştüreceklerini, vahşi hayvanlarını nasıl korumaları gerektiği öğretilmiş. Bu işten para kazanabildiklerini, hayatlarının daha iyiye doğru gittiğini gören köy halkı da bu sistemi benimsemiş. Evinde beni ağırlayan adam 10 yıl önce tüm köyün avcılıktan para kazandığını bu yüzden avcılığın tek meslek olduğundan bahsediyor. Ama artık avlanmaya ihtiyacı yok çünkü turizmden para kazanabiliyor. Bu sayede de zamanla %90’lık avlanma oranı %4’e düşüyor.

Köyde ise işler şu şekilde yürüyor. Kurdukları turist merkezinde her şeyi yönetiyorlar. Turist merkezinin küçük bir barı bile var, burada da yine köy halkından insanlar çalışıyor 🙂 Merkez saydıkları yerde gelen kişilerin kalma yerlerini, ulaşımlarını (çünkü köye ulaşmak için nehri geçmek gerekiyor), katılacakları turları (insanların köyün içerisinde yapabilecekleri aktiviteleri bile ayarlamışlar), sabah – öğle – akşam yemeği istiyorsan hazırlanmasını sağlıyorlar (köy küçük ve yemek yiyebilinecek sadece iki yer var, malzemede kısıtlı bu yüzden turist merkezinin içerisindeki restoranda gelenlere yemek sağlıyorlar). Yani tüm organizasyonun ayarlandığı yer burası. Aynı zamanda bütün köy halkı bu çatının altında çalışıyor. Herkesin bir görevi var. Evleri daha büyük olan aileler evlerinin bir kısmını “misafir evi”ne dönüştürüyor, daha küçük bir eve sahip olanlar evlerinin bir odasını gelenlere veriyor. Bir başkası tur rehberliği yapıyor bir diğeri köydeki atıkları dönüştürmek için topluyor…

Bu sayede herkes bu işten para kazanıp, evine katkı sağlayabiliyor. Benim gibi yerel hayatı keşfetmek isteyen biri için ise biçilmiş kaftan. Çünkü Kamboçya gibi fakirliğin gözle görülür olduğu ülkelerde bir ailenin yanında misafir olarak kalmanız imkansız değil ama zor. Çünkü zaten ellerindeki olan şeyi sizinle paylaşmak isteseler dahi kapılarını açabilecek kadar maddi güçleri yok bu insanların. Bazı köylere gittiğinizde öyle bir fakirlik görüyorsunuz ki içinizden gelip geçen duygu yoğunluğundan ne yapacağınızı bilemez hale geliyorsunuz bu yüzden günde 3 dolardan fazla kazanamayan – özellikle köyler için – sivil toplum desteğini her zaman destekliyorum.


Sabah erkenden uyanıyorum. Köyün ayarladığı bota binmek için 2,5 saatlik bir yol gitmem gerek, bu yüzden ana yolda bir süre yürüdükten sonra bir arabanın beni alması için beklemeye başlıyorum. Etraf cümbüş yeri gibi; yanımdan hızla geçen tırlar, yük araçları, malzeme taşıyan motosikletliler… Bekle, bekle kimse durmuyor. Tam gitti bot diye söylenirken bir tane kamyon beni almaya gönüllü oluyor hem de yolu tam inmek istediğim yere doğru. Atlıyorum kamyona, 3 saat sonra Andoung Teuk’tayım.

Buluşma yeri için şöyle bir mail göndermişler, köprüyü geçmeden in, 50 metre ileride Chi Phat yazılı mavi bir market göreceksin, orada bekle. Talimatlara uyarak buluşma noktasında beklemeye başlıyorum. Bir süre sonra beni botla köye ulaştıracak kişi geliyor. Ama gidemiyoruz çünkü bota yalnız binersen 40 dolar ödemem lazım, Phnom Penh’den gelecek otobüsü bekliyoruz ki ücreti insanlarla bölüşebileyim. Köye gidecek bir kaç kişi daha geldikten sonra yola koyuluyoruz. Bot için 10 dolar ödüyorum. Köye ulaşmanın iki yolu var ya motosikletli taksi (7 dolar – 40 dakika sürüyor) veya bot o da 2 saat sürüyor. Botla gitmeyi tercih ediyorum çünkü manzaranın şahane olacağını düşünüyorum. Yanılmıyorum da iki saat boyunca bir nehire bir ormana hayran hayran bakakalıyorum. Köye geldikten sonra ilk iş turizm merkezine gitmek. Burada beni hangi aile ağırlayabilecekse onun yanında kalmam için ayarlamaları yapıyorlar. Ben de bu sırada duvarda asılı olan “köyde yapılacaklar” aktivite listesini inceliyorum. Ormanda yürüyüş, manzara tepesine çıkma, ormanda 3 gece konaklamalı yürüyüş, vahşi hayvanları koruma derneğinin kurduğu rehabilitasyon merkezinde konaklama ve hayvanları gözlemleme… Başım dönüyor. Açıkçası tura katılmak en son isteyeceğim şey. Bu yüzden etraftaki şelalelerin, kendi başıma yürüyüş yapabileceğim rotaların isimlerini çıkarıp haritama ekliyorum. Pekala kendi başıma da gezebilirim. Şunu söylemem gereki ki ortalama bütçeyle gezen bir gezgin için ulaşım ve tur seçenekleri pahalı. Burayı bunun için gelen ve para harcayabilen çoğunluk var ancak benim yapabileceğim ancak bir ailenin evinde kalıp onlarla akşam yemeği yiyerek ve bunların ücretlerini ödeyerek katkı sağlamak. Turları incelerken botta tanıştığım bir kadın yanıma geliyor, onun da aile yanında konaklayacağını istersem odayı paylaşabileceğimizi söylüyor. Tabi ki de kabul ediyorum 🙂  Oda fiyatı 5 dolarken 2,5 dolara düşüyor. Ev sahibi gelip bizi motoruyla alıyor, eve ulaştığımızda ahşap bir ev ve kocaman bir bahçe bizi bekliyor.

Her şey o kadar sade ve basit ki iki oda, bir mutfak ve varandadan oluşan eve baktıkça aslında daha fazlasına ihtiyacımız yok diye düşünüyorum. Tuvalet dışarıda, duş için küçük küvet gibi bir yerden suyunu kovaya doldurup yıkanıyorsun. Herşey basit, sade bir köy hayatı. Yeni arkadaşımla bir süre köyü turluyoruz, daha sonra güneşi batırmak için nehir kenarındaki iskeleye kuruluyoruz. Chi Phat köyü hayal ettiğimden de güzel.

Ertesi sabah erkenden uyanıp kahvaltımızı yapıyoruz. Planımız köyün civarında bulunan 3 adet şelaleye gidip günün keyfini çıkarmak. Şelalelere ulaşmak için ulaşım aracına ihtiyacımız var. Merkezde dağ bisikletleri var, fiyatı 10 dolar. İkimizinde şaşkınlıktan gözleri açılıyor 🙂 (aynı kafa yapısında biriyle seyahat etmek güzel). Bisikleti kiralamaktan vazgeçip eve dönüyoruz ve fark ediyorum ki evin önündeki motor öylece duruyor. Neden olmasın? Evin sahibi de tabi tabi alın diyor. Tek sorun motorun berbat durumda ve manuel olması 🙂 Kullanıp kullanamayacağımı denemek için dura kalka bahçede dönüp duruyorum. Oldu bu iş. Tıngır mıngır şelalelere doğru gitmeye başlıyoruz. İlk defa manuel motor kullanmayı öğrenmem de burada gerçekleşmiş oluyor.

O’Malu Şelalesi

Köy merkezine 3,5 km uzaklıkta ve merkeze en yakın şelale burası. Bizden başka kimseler yok, şelaleye para vermeden girebilmek ve bomboş olması mucize gibi. Hemen kendimizi suya atıyoruz, biraz yüzüp güneşlendikten sonra biraz daha ileriye yürüyoruz ve şelalenin havuzu bizi karşılıyor. Cennetin içindeki başka bir cennet. Bir iç oda şehri yeşili eksik olmayan. Burada manzarayı izleyip güneşin tadını çıkardıktan sonra yola devam ediyoruz.

Chay Khopos Şelalesi

Chay Khopos şelalesi merkeze 11 km ve bir süre sonra buraya ulaşmak için bozuk yollara girmeniz gerekiyor. Altımdaki motorla zor olacak bu iş diye düşünürken motosiklet canavar gibi gidiyor. Köyün yollarına en çok o alışık ne de olsa 🙂 Bu şelale bir öncekinden daha büyük ama benim için her ikisi de keyifliydi.

Ayrıca köyde motorla gezmek çok keyifliydi ve bizden başka bu şekilde dolaşan kimse yoktu. Khemer halkı şaşkın Khemer halkı şokta.

Bugünün akşamında odamda dinlenirken yüksek seste yerel bir müzik duyuyorum ve hemen yanıbaşımızda düğün olduğunu öğreniyoruz. Daha önce Khemer düğünü görmediğimiz için heyecanla müziğin geldiği yere doğru yürüyoruz. Neredeyse tüm köyün katıldığı kalabalık bir düğüne denk geliyoruz.  Kapıdan öyle içeri bakarken düğün sahibesi tarafından “girmezsen valla konuşmam” ısrarlarına dayanamayıp içeri giriyorum. Üstüne yerimde duramadım tabi bütün gece dans ettim 🙂 Biralar, yiyecekler birbirini tanımaya çalışmalar derken çok güzel bir akşam geçiriyorum.

2 Comments

Write A Comment

error: İçerik Korunuyor !!!