Nepal vize istiyor mu?
Yola çıktığımdan bu yana yani 7 ayımı tropikal iklimin sıcak kollarında geçirmiştim ama uzun zamandır rüyalarıma Nepal’in heybetli Himalaya dağları giriyor. Aralık ve Ocak Nepal için dondurucu aylar bu yüzden bu ülkeye seyahatimi uzun zamandır ertelemek zorunda kalıyordum. 30 derecelik Kamboçya sıcağından 10 derecelik hatta dağlarının -10’a kadar düştüğü yolculuk bünyemde nasıl bir etki yaratacak en ufak bir fikrim yok. Ama artık zamanı geldi. Kamboçya’dan öncelikle Malezya’ya uçuyorum, havalimanında bir gece geçirdikten sonra sabah Katmandu yolcusuyum. Nepal vizesini ise havalimanında halledebileceğimi öğreniyorum, bu yüzden içim rahat. Havalimanlarında uyumayı, vakit geçirmeyi ve insanları izlemeyi seviyorum. Sanki evime dönmüşüm gibi… Uçak inişe geçerken şehir değil ama Katmandu vadisini saran dağlar hemen ilgimi çekiyor. Dünyanın çatısı Himalayalar… Zaten bunun için burada değil miyim 🙂
Katmandu, Türk vatandaşlarına vize istiyor ancak gözünüz hemen korkmasın, en kolay vize alabileceğiniz ülkelerden biri. Ülkeye ulaştıktan sonra kapıdan vizenizi 5 dakika içerisinde pasaportunuzu vererek Nepal vizesi alabiliyorsunuz. Türkiye’den vize alamayız mıyız? Alabilirsiniz tabi ki. Onun içinde istenen evrakları hazırlamanız ve konsolosluktan randevu almanız gerekli. Bence uğraşmaya hiç gerek yok. Nepal’de kalış süreniz ise yıl boyunca sadece 90 gün. Tabi vize ücreti kalacağınız güne göre farklılık gösteriyor;
15 günlük Nepal vizesi: 25 Dolar
30 günlük Nepal vizesi: 40 Dolar
90 günlük Nepal vizesi: 100 Dolar
İnternet
Havalimanına indikten sonra Ncell tabelasını göreceksiniz dilerseniz buradan dilerseniz Thamel’e gittiğinizde herhangi bir telefon dükkanından sim kartı internet paketiyle birlikte alabilirsiniz. Buradaki önemli nokta sim kart alırken bir adet fotoğraf vermeli ve pasaportunuzu göstermelisiniz. Zaten Nepal’de bu tarz şeyler için her zaman yanınızda pasaport ve yeterli miktarda fotoğraf taşımalısınız. Sim kart ücreti 250-350 rupi arasında değişiyor nereden aldığınızla alakalı. Aldığınız sim kartın içinde 50 rupi yüklü olarak geliyor. Bir de ben Annapurna‘ya << yazıyı okumak isterseniz – çıktığım için dağda bayırda Ncell çeker diye düşünmüştüm ama hata etmişim Ntel çok daha iyi çekiyormuş, trekking yapacaksanız Ntel almanızı tavsiye ederim.
Havalimanından şehre ulaşmak için birçok seçeneğiniz var.
Prepaid Taksi: Bavulunuzu alıp çıkış kapısına doğru giderken hemen sol tarafta prepaid taksi tabelasını göreceksiniz. Bu taksileri kullanarak şehrin istediğiniz noktasına gidebiliyorsunuz. Ücret tarifeleri de duvarda asılı. Ancak bu en kolay ama aynı zamanda en pahalı yöntem. Mesela 6-7 km uzaklıktaki Patan 800 Nepal rupisiydi.
Toplu Taşıma: Yine aldınız bavulu havalimanı bahçesinden çıkıp sola döndüğünüz zaman bir sürü farklı minibüs ve otobüs göreceksiniz. Bunlardan birine gidip gitmek istediğiniz yeri söylüyorsunuz zaten Nepal’de insanlarla iletişim kurmak çok kolay çünkü neredeyse herkes az çok İngilizce konuşabiliyor. Ücretleri ise; 15 – 25 rupi arası değişiyor.
Taksi: Siyah plakalı taksiler. Bunlara ana yoldan binebilirsiniz, taksi metreyi açtırırsanız Prepaid taksilerden daha ucuza gelecektir. Tahminen Havalimanı – Thamel 400 – 500 rupi arası tutuyor.
Katmandu’ya gelmeden önce Couchsurfing’ten birçok kişiyle evlerinde kalabilmek için iletişime geçmiştim. Beni şaşırtan en büyük nokta bu oldu sanıyorum. Neredeyse birçok kişiden istek göndermesem bile “Gelip ben de kalabilirsin” mesajları aldım, mesaj attığımın yarısından da olumlu yanıt aldım. Ama ben tercihimi Raju ve ailesinden yana yaptım (tercih yapıyorum yani siz düşünün) iyi ki de öyle yapmışım Nepal’deki ilk 5 günüm mükemmel geçti.
Havalimanından çıktıktan sonra taksiye adresi veriyorum bir süre sonra adres yeterli gelmiyor. Raju’yu arıyoruz yol tarif ediliyor ve sonunda 5 gün boyunca kalacağım eve ulaşıyorum. Aslında 2 gün diye konuşmuştuk ama 5 güne uzuyor. Kendime ait mis gibi çarşafların serildiği bir odam var, daha ne isterim derken ev sahibem beni mahallenin en iyi Momocusuna götürüyor.
Momo’da ne ki? Bir çeşit ulusal Nepal yemeği diyelim, bizim mantının battal boyu. Sebzelisi, patateslisi, buffalo etlisi, çorbası derken milyon tane çeşidi var ve inanılmaz lezzetli. Momo serüveni bittikten sonra yine beni kolumdan tutuyor bu gece en yakın arkadaşlarım gelecek senin için yemek pişireceğiz ve geleneksel Khukri romumuz da var diyor. Gözlerim büyüyor “E, daha yeni yemek yedik” diyorum şaşkın şaşkın; daha yeni başlıyormuşuz haberim yok.
Ben de jest olsun diye toplayabildiğim malzemelerle şakşuka yapıyorum. O gece Raju’nun çevirmenliğinde güzel bir gece geçiriyoruz. Birbirimizi anlamadığımız zamanlarda basıyoruz kahkahayı çünkü gülmek, gülümsemek en anlamlı iletişim yolu. Hele Nepal halkı için; herşeye ama herşeye gülebiliyorlar. Trafikte kızdı mı, utandı mı kocaman gülümsüyor burada stresli insan bulmak zor. Ertesi sabah gözlerimi bir açıyorum Ama’cım (Nepal dilinde anne demek) sıcacık sütlü zencefilli çayından yapmış. Nasıl iyi geliyor anlatamam, hava soğuk demiş miydim? Ve yanımda sadece bir içlik bir de kazaktan başka hiçbir şey yok. En yakın zamanda kalın kıyafetler almayı planıma ekliyorum.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra kendimizi yerel bir minibüsün içerisinde buluyoruz (Şiki şiki baba minibüsü taktım ismini, Atla gel Şaban’ı izlemeyen yoktur herhalde? 🙂 ) Hedefimiz Patan’daki Durbar Meydanı.
Unesco, Katmandu’da bulunan neredeyse her tarihi eseri koruması altına almış. Hak vermemek elde değil. Ülkenin konumundan dolayı şehirde hem Hint eserlesini hem de Tibet esintilerini kolaylıkla fark edebiliyorsunuz. İşte, Durbar Meydanı’da bunlardan biri. Önce biletli giriş için ön kapıya yöneliyoruz ben diyorum girmem buradan arka sokaklara gidelim. Anlamıyor tabi, ben alayım diyor sana bilet. Yok diyorum, arka sokaklara gidelim. Sanki yolu biliyormuşum gibi tutuyorum kolundan sokakların arasına dalıyoruz. Biliyorum, bu durumdan pek hoşnut olmuyor ama el mahkum beni meydana bir şekilde çıkarıyor. Böyle yerlere yüklü para vermeyi sevmiyorum ayrıca yasak olanın tadını aldıktan sonra vazgeçemiyorum, ne yapayım? 🙂 Nisan 2015’deki depremden sonra Nepal’deki çoğu eser inanılmaz hasar görmüş, bazıları tamamen yıkılmış. Eski fotoğrafları gördükçe hüzünleniyorum ama yavaş yavaş yeniden yapılandırmaya başlamışlar. Ne kadar yıkık dökük olsa da meydan hala güzelliğini koruyor. Zaten buranın bir diğer adı da “Lalitpur” yani güzellikler şehri.
Meydanın en bilindik yeri Kumari evi ve Meju Deva isimli Şiva tapınağı. Beni en etkileyen yer ise hikayesinden dolayı Kumari evi oldu. Kumari dediğimiz küçük bir kız çocuğu. Henüz ergenliğe ulaşmamış kızları birkaç yıl boyunca yaşayan tanrıça olarak yücelten bir geleneksel uygulama…
Aynı zamanda Nepalcede kumari “bakire” anlamına geliyor. Ve kumarilerin bu tapınağa geliş yaşı 2 ile 4 arası. Newar Budistleri kumariyi, bir Buda olan en yüce kadın ilah Vajradevi’nin cisimleşmiş hali olarak kabul ediyor. Hindular ise Durga’nın bir versiyonu olan büyük tanrıça Taleju’nun yeniden hayat bulmuş hali olarak görüyor.
Kumari seçilmeniz için ise atalarının yüksek bir kasttan gelmesi gerekiyor. Bu göreve seçilmek en büyük onur kabul ediliyor ve kumarinin ailesine sayısız nimet sağlıyor. Bundan seneler önce Kumariler, kumarilikleri bitse dahi evlenemez ve okula gidemezlermiş neyse ki şimdilerde çocuk hakları sözleşmesi sayesinde artık okula gidiyor ve diğer çocuklardan farksız bir eğitim alıyorlar. Kumarilerin seçilme şekli ise beni dehşete düşürüyor; seçilen kız bir tanrıça kadar korkusuz ve dayanıklı olduğunu göstermek için bir sınavdan geçiyor ve sınav gecesine kara gece deniliyor. Bu küçük kız onun için kurban edilen kesik hayvan başları arasında yalnız bir gece geçirebilirse onun Taleju olduğu anlaşılıyor. Tapınağına yerleştirilen kumari buradan hiç çıkmıyor. Yılda yalnızca üç defa bir tahtta taşınarak insanları selamlıyor.
Meydandaki tapınakları bir süre gezdikten sonra ev yapımı pirinç şarabı yapılan bir yere gidiyoruz. Ufacık bir girişi var. İçtiğim şeyin tadı alkolden çok ayrana benziyor, sonradan öğreniyorum ki içinde %3 alkol varmış ve bunu daha çok gençler tüketirmiş. Benim içtiğim pirinç şarabanın adı Chhaang. Bir diğer şarap daha var onun ismi ise Raksiymiş ve alkol oranı daha yüksek.
Yürüye yürüye Durbar Meydanı’nın budist tapınağı “Golden Temple’a” varıyoruz. Küçük bir avludan geçtikten sonra etkileyici tapınakla karşılaşmak farklı duygular hissettiriyor. Kapısının önündeki iki aslan tarafından korunan bu tapınak 1409 yılında inşa edilmiş. Tapınağın dışı ise tamamen altın kaplama. Çoğu tapınakta yaptığım gibi yine bir köşede oturuyorum, dua edenleri izliyorum. Onları izlemek beniher zaman iyi hissettiriyor.
Akşama doğru eve dönmeden önce Raju ve arkadaşları seni bir yere götüreceğiz diyorlar ve Katmandu’nun arka mahallerlerine dalıyoruz. Turistik yerleri gördün buralarla da tanışmalısın diye adım adım kenar mahallerlerden geçiyoruz. İnsanlar çok fakir ama neşeli. Çocuklar bu yoksulluğun farkında bile değil, oyun oynamaya devam ediyor. Kenar mahallelerde gezerken en ilgimi çeken kısım ise adım başı tuğla fabrikası olması. Sanırım burası dünyada en fazla tuğla üreten ve ev inşa eden şehirlerden biri diye düşünüyorum.
Ertesi sabah ev sahibemin işi olduğu için görmek istediğim yerleri kendim görmeye gidiyorum. Ulaşmak istediğim yer Swayambunat. Yani Maymun tapınağı, bir insan başına bir maymun düşüyor 🙈🙉🙊 Nepal’deki en eski tapınaklardan. Katmandu vadisinin tepesinden tüm ihtişamıyla Buda’nın gözleri sizi izliyor. İki gözün arasında, biraz yukarıda yer alan figür ise üçüncü göz. Temeldeki beyaz kubbe ise toprak, ateş, hava ve suyu temsil ediyor. Varoluş döngüsünden kaçıp Nirvanaya ereceğiniz 13 basamak da burada yer alıyor.
Tapınağı gezerken keşişlerle birlikte dua eden topluluğa denk geliyorum bu sırada arkada “Om Mani Padme Hum” çalıyor; insanın özüne selam demek. Bazı anların hissiyatını tarif etmek güç… Tapınaktan çıktıktan sonra tekrar Rajuyla buluşacağım birbirimize 2,5 km uzaklıkta olmamıza rağmen 2 saatte yanına ancak ulaşabiliyorum. Katmandu’da her yer toz duman, yollarda yapım çalışmaları devam ediyor. Hatta aylardır değil belki yıllardır. Otobüsün içinden dağılmış bir vaziyette indikten sonra arkadaşımın motosikletiyle sırıtarak beni beklediğini görüyorum. İki saat ayakta bekle, ondan sonra bu kadar kocaman gülümseyebil 🙂 Nepalliler gerçekten güzel insanlar. Motosikleti gördüğüm an oynamaya başlıyorum, en sevdiğim yolculuk şekli. Beraber Pashupatinath tapınağına gidiyoruz. Burası Hindular için önemli bir yer. İçeri adımımı atar atmaz odunların çıtır çıtır yanma sesi geliyor kulağıma sonra yoğun bir yanık kokusu alıyorum.
Bagmati nehrinin kenarında yakılmayı bekleyen bedenler, bunu izleyen aile bireyleri sıralanmış. Bir anda kendimi aile bireylerinin ve ölü bedenin yanıbaşında buluveriyorum. Hayatımda ilk defa ölü biri görüyorum hem de yakılmak üzere. Yer birden ayaklarımdan kayıyor sanki. Benim için farklı olan bu durum etraftaki insanlar için gayet normal. Günlük hayatın bir parçası gibi… Aslında olması gerektiği gibi. Etrafta ağlayan, bayılan, dövünen kimseler yok. Herkes sükunet içerisinde arkadaşını, sevgilisini, akrabasını son yolculuğuna uğurluyor.
Bir süre sonra Bagmati nehrinden yukarı doğru tırmanmaya başlıyoruz. Merdiven kenarlarında oturmuş birkaç Sadhu’ya rastlıyoruz. Sadhuları ruhsal arayışlarında olan dervişler olarak tanımlayabiliriz. Hayatları boyunca evlenmeyip kendilerini ruhani dünyaya adıyorlar. İşin ilginç tarafı Raju neredeyse hepsini tanıyor (onun için çok kutsallar) Sadhularla mahalledeki arkadaşlarıyla selamlaşır gibi konuştuktan sonra beni fotoğraf çekilebileyim diye bir tanesinin yanına oturtuveriyor. Fotoğrafta sağ elimizi kaldırarak no fear “korku yok” işareti yapıyoruz. Her şey hakkında iyi pozitif duygular beslediğimizi gösteriyor.
Katmandu hippiler için önemli bir buluşma noktasıymış. Sultanahmet’teki Pudding Shop’ın önünden kalkan Magic Bus’lar çiçek çocukları buraya getiriyormuş. Sırt çantalılar daha çok Thamel‘i tercih ediyor ama bence Freak Street’in yeri apayrı. “Freak Street” yani kaçıklar sokağı. Burada lüks otellerde var ancak diğer yerlere göre daha az. Freak Street’in içinde bayıldığım bir yerde “Snowman Cafe” nam-ı diğer çiçek çocukların buluşma noktası. Şimdilerde ise Nepalli gençlerin buluşma yeri. Kafenin duvarlarında eskiden kalma çizimler, isimler, boyamalar hala duruyor. Ve en can alıcı noktası ise çeşit çeşit tatlıları. En sevdiğim ve herkes için de en ünlüsü Elmalı turtası gönlümü çelmeyi başarıyor.
Thamel
Katmandu’ya ilk ayak basanların kalmak için genellikle tercih ettiği yer. Ben diyeyim Taksim siz deyin Tarlabaşı 😀 Bu bölgede envai çeşit kıyafet, hediyelik aklınıza ne gelirse bulabilirsiniz. Eğer trekking yapacaksanız ve bunun için uygun malzemeleriniz yoksa buradaki mağazalardan çok uygun fiyata (pazarlık, pazarlık) tüm istediklerinizi satın alabilir veya kiralayabilirsiniz. Yalnız uyarmak istediğim nokta burada yürürken dikkatli olmanız Nepal insanından zarar görmedim aksine yardımseverler ama burada kafayı çekmiş birçok insan göreceksiniz. Ve kulağınıza sürekli farklı kişiler beş dakikada bir “Hap var, cigara var, ex var, roj var, toz var.” diye fısıldayabilir. Yan yan kaçın 🙂
Tüm gün gezdikten sonra akşam eve döndükten sonra çılgın mide ağrılarıyla kıvranmaya başlıyorum. Tüm gece uyuyamıyorum ev ahalisi etrafımda dört dönüyor. Ağır bir besin zehirlenmesi geçiriyorum ve kendime söz veriyorum “bu topraklarda güvenmediğim yerde et yemeyeceğim”. Bir gün evde yatarak geçiyor ertesi gün için Pokhara’ya biletimi alıyorum. O an tek düşündüğüm şey Katmandu’dan gitmek istediğim, hastalıkla da birleşince şehir beni inanılmaz yoruyor. Sabah erkenden bindiğim yerel minibüsle hint müziği ve bol sarsıntılı bir yolculuk eşliğinde 4,5 saatte Pokhara’ya ulaşıyorum.
Ne Yenir?
OR2K
New Everest Momo Center
Pokhara
Yine ayrılmak istemediğim, 3 gün kalıcam deyip 10 gün kaldığım bir yer daha; Pokhara 🙂 İlk geldiğim gün zaten çok hasta olduğum için şehirden pek bir şey anlamıyorum iyileşir iyileşmez de Annapurna‘ya doğru yola koyuluyorum. Gelişim değil ama dönüşüm muhteşem oluyor. Hem hastalıktan kurtulmuş hem de hayalini gerçekleştirmiş biri olarak şehir gözüme daha farklı geliyor. Bir süre dinlendikten sonra ilk işim Phewa Tal’da bir sandal gezisi yapmak oluyor. Amacım sandalla karşı kıyıya ulaşıp ormanında içinden 50 dakika tepeye tırmanarak Pokhara’dan yaklaşık 300 metre yüksekte olan “World Peace Pagoda”ya ulaşmak. Hava şahane, göl şahane, manzara mükemmel, hayat güzel 🙂
Dünya’da 80 adet inşa edilmiş olan World Peace Pagoda’nın buraya inşaası ise kolay olmuyor 1972 ‘de neredeyse tamamlanmış olan Pagoda’yı zamanının Kraliyet yönetimi sudan sebeplerle yıktırıyor. Buna rağmen ısrarcı olunuyor ve 1992’de son haline tekrar getiriliyor.
Ne Yenir?
The Juicery Cafe
Potala Tibetan Restaurant
Tabemonoya Japon Restoranı
Metro Crepes
A.m P.m Organic Cafe
Katmandu‘daki anılarımla ilgili hazırladığım videoyu izlemek isterseniz buraya beklerim 😉
Nepal ile ilgili diğer yazılara ulaşmak için >>> https://dunyaninduraklari.com/kategori/asya/nepal/
2 Comments
Thamel’de trekking için gereken şeyleri bulabileceğimizi söylemişsiniz sayin Bengi. Aceba baton gibi enteresan sayilabilecek birseyi de bulabilir miyiz?
Sayın Gökben selam, naber? 🙂 Thamel’den baton satın alabilirsin hatta ben satın almak istememiştim bu yüzden Pokhara’dan kiralamıştım daha ucuza gelmişti.