İki gün önce Kochkor şehrine zirveye konumlanmış Song Kul Gölünü görmek için geldim.

Tabi adı duyulan yerler hep turistik, ulaşımı da zor olunca fiyatlar iki katına çıkıyor. İlk başta hosteldekilere araç ücretini paylaşsak mı diye sordum ama herkes tur ayarlamış, sonra “yarın Pazar nasıl olsa Kırgız halkı pikniğe gider” diye düşünüp otostop çekmeye karar verdim ama bu kararımı gerçekleştirmeden bir çiftle karşılaştım ve beraber gitmeye yola düştük. İyi ki de öyle oldu yoldan belki 1 saatte bir araç geçti onlarda tıklım tıkış tur arabalarıydı… 

Song Kul’a yaklaşmaya başlıyoruz. Sadece atların özgürce koşturduğu hiçbir şeyin olmadığı bir bozkır düşünün, o bozkırın ortasında da kocaman bir göl. Uzun bir süre göl kenarında yürüyüş yapıyoruz. Etrafın keyfini çıkararak yanımızda getirdiklerimizden atıştırıyoruz.

Bir gece orada kalmayı planlamıştık ama yol o kadar uzun sürdü ki nasıl geri döneceğiz afakanları basmaya başladı. Zaten araç pek geçmiyor. Yürümeye devam ederken uzaktan bi araba gördük. Dimitri önden koşup aracı durdurmaya gitti. Bende arkadan zar zor yetişmeye çalışıyorum çünkü sırt çantamda çadırım var… Dimitri İngilizce kendini açıklamaya çalışırken adamlar gitmek için arabayı tekrar çalıştırdı onu görünce bu sefer aklıma gelen Kırgızca cümleleri söyleyerek onlara doğru koşmaya başladım. Araç yeniden durdu. Arabada ne kadar insan varsa cama yapıştı. Sırt çantalı biri Kırgızca konuşuyor ve bize doğru koşuyor ama Kırgız’a da benzemiyor? Sonunda onların dikkatini çekmeyi başardım. Öndekilere yarı Kırgızca yarı Türkçe derdimi anlattım. Sonra şansıma biri;

– Türk müsün?

– Türküm 

– Ben de Ankara’da çalıştım uzun bir süre yanındakiler arkadaşın mı?

– Evet, geri dönmemiz lazım ama ata binmeyi bilmiyoruz burada da başka bir şey yok 😅

– Gelin en yakın yurda bırakalım sizi oradan araç bulursunuz

– (İçimden) Bence biz şehir merkezine kadar gideriz 🤓

Ayakkabılarımızı çıkarıp yere oturduk çünkü araç tıklım tıkış doluydu. Sonradan öğrendim ki buraya üç günlüğüne hep beraber tatile gelmişler… Sohbet, muhabbet şarkı türkü derken araç yurt kamplarını geçti, anladım ki şehir merkezine doğru uzun yolculuğumuz başladı.

Bir ara konu yemeklere geldi. Kırgızistan’ın milli yemeğinin adı “Beş Parmak”. Noodle ve bol yağlı et karışımı bir yemek. Adını da beş parmağınla yemen gerektiği için böyle koymuşlar. 

– Denedin mi daha önce?

– Yok, deneyemedim henüz.

Beş parmak yemeği dolu plastik poşeti uzattı. Elimi poşetin içine daldırırken aklıma yine Hindistan geldi. Ah ulan Hindistan… Neyse. Yemek lezzetliydi ama çok yağlıydı bir dahaki sefere iki kaşıktan fazla yiyebileceğimi zannetmiyorum. 

Gölün kenarında gezip, piknik yapmak pek hoştu ama en mutlu hissettiğim an şu fotoğrafta gördüğünüz şarkı söyleyip sohbet ettiğim zamandı…

Write A Comment

error: İçerik Korunuyor !!!