Kuala Lumpur‘da 3 gün kaldıktan sonra buraya 2,5 saat uzaklıktaki Malezya‘nın eski ticaret merkezi olan Melaka’ya doğru gitmeye karar veriyorum. Aynı zamanda Malezya’daki ilk otostop deneyimim de bu sayede gerçekleşmiş oluyor. Bu ülkede otostop çekmenin bu kadar kolay olacağını tahmin edemezdim, Asya’da gezdiğim tüm ülkeler arasında en az beklediğim yer oldu. En büyük avantaj ise herkesin birbirini anlayacak kadar İngilizce bilmesi. Yol kenarında 10 dakika bekledikten sonra 20 km kadar gidebileceğim bir araç buluyorum. Kendisiyle iki beş bozduktan sonra başka bir araç beni alıyor.
Bu sefer ki yol arkadaşım Hint. Buradaki Hint popülasyonu beklediğimden daha yardımsever. Hint amca 10 dakika ilerledikten sonra bankaya uğramak için arabayı park ediyor ve anahtarı da telefonu da bırakıp gidiveriyor. O gelene kadar şoku üzerimden atamıyorum, geldiğinde ise dayanamayıp soruyorum; “- Daha beni tanımıyorsun bile tüm malı mülkü bırakıp gittin?” “- (Gülüyor) Ben iyiliğin bana iyilikle geri döneceğine inanıyorum.” Tekrar saygı duyuyorum. Birçok şeyden sohbet ediyoruz; Malezya’nın ve Türkiye’nin politik durumu ki öğrendiğime göre durumlar benzer. Dinler, seyahat etmek, onun aile yapısı benim aile yapım derken Melaka’ya 45 dakikamızın kaldığını fark ediyorum. Kendi işinin sahibi olduğu için zaman telaşesi yok bu yüzden beni bırakmaya karar verdiğini söylüyor 🙂 Melaka‘ya ulaştıktan sonra güzel bir öğle yemeği ile kendimizi ödüllendiriyoruz. Onun ve ailesinin Türkiye’de benim ise Malezya’da bir evim var artık.
Melaka‘ya girer girmez oyuncaktan yapılma bir şehre gelmişim gibi hissediyorum. Zamanında çok farklı kültürleri bir arada ağırladığı için mimari eserlerde birbirinden farklı şekilde yerini almış. Melaka, UNESCO Dünya Mirası şehirleri listesine 2008 yılında dahil edilmiş ve ülkenin en küçük 3 eyaletinin başkenti. Eskiden baharat ticaretinde önemli bir liman şehri haline geldiği için pek çok Çinli’nin ilgisini çekmiş ve bu sayede büyük çoğunlukta Çinli bir nüfus buraya yerleşmiş. Sonraları Melaka’da Çinli erkekler ile Malay kadınlar arasında evlilikler gerçekleşiyor. Böylece Malay ve Çin kültürünün iç içe geçmesiyle Peranakan kültürü ortaya çıkıyor. Zaten şehri gezerken de Çin kültürünün izlerini restoranlarda veya yapılarda olsun hemen fark ediyorsunuz. Çinliler güllük güllistanlık yaşarken 1500’lü yıllarda baharat yolu için sömürge arayışında olan Portekizliler Melaka’yı ele geçiriyor ve 1640’lı yıllara gelindiğinde ise Güneydoğu Asya’da güçlü durumda olan Hollanda, Melaka’yı Portekizliler’den alıyor ve 150 yıl bu şehirde hüküm sürüyor. İşte tam da bu yüzden şehirde geçmişin izlerini fazlasıyla görüyorum.
Şehri yürüyerek 1 günde gezebiliyorsunuz yine de Melaka’nın tadını çıkarmak için bir gece daha kalmaya karar veriyorum. Şehrin ana merkezi “Dutch Square”. Merkezde ilk dikkatimi çeken yapı (ki kiremit rengi duvarlarıyla dikkat çekmemesi imkansız) Christ Church (Hristiyan Kilisesi) oluyor. Buradan şehri yürüyerek gezmeye başlıyorum ve yürürken yanımdan dupstekli ve Hello Kitty süslemeli rickshaw denilen araçlardan geçiyor. Bu araçlara binip şehir turu yapabiliyorsunuz. Araçları lunapark oyuncağı gibi kullanan bu dedeyle toruna ise bayıldım.
Bir süre daha yürüdükten sonra hem Hint tapınağı, hem Çin tapınağı hem de caminin olduğu bir sokağa çıkıyorum. Herkesin kendi dinini ve kültürünü bu denli sessiz sakin yaşayabilmesine tekrar tekrar hayran kalıyorum. Bu bölge Jonker Street olarak geçiyor ve genellikle alışveriş yapabileceğiniz ve yemek yiyebileceğiniz dükkanlar burada toplanmış. Cuma, Cumartesi ve Pazar geceleri ise ışıl ışıl bir gece pazarı kuruluyor.
En güzel şeylerden biri de kanal kenarında yürüyüş yapmak.
Şehirde eskiden beri Çinli nüfus ağırlıkta olduğu için Çin tapınakları da her yerde.
Melaka’da birden fazla ucuz konaklayacak yer bulabilirsiniz. Benim kaldığım yer ise; The Riverside Cardamom geceliği ise 19 tl idi. Şehir merkezine 5 dakika yürüme mesafesinde ve sessiz sakin bir bölgede.
2 Comments
Hintli soforle olan aniniz cok etkileyici. soyledigi sozu de hep aklimda tutacagim.
Beni de davranışı çok etkilemişti.