Genelde Laos’u gezmeye gelen gezginler ya güneyden başlayarak kuzeye doğru çıkmayı veya Laos’un en kuzeyinden başlayarak güneye doğru inmeyi tercih ediyorlar. Ben ise bunların hiçbirini yapamadım. Vientiane’den başlayan yolculuğum ile önce Luang Prabang‘a sonra kuzey bölgesine sonra tekrar güneye inmemle biraz karışık bir hal aldı. Bunun sebebi ise Luang Prabang’daki gönüllü İngilizce öğretmenliği işime tam tarihinde yetişmem gerektiği idi.
Vientiane şehrine 3 saat uzaklıkta ama benim bulunduğum şehir Luang Namtha‘ya 11 saat uzaklıktaki Vang Vieng kasabasına gitmeye karar veriyorum. Sabah erkenden uyanıp Luang Namtha’dan Vang Vieng’e giden yerel bir otobüste yerimi alıyorum (180.000 LAK – 20 dolar) Benden başka bir tane yabancı yok, içimden eğlenceli olacak diye düşünüyorum. Hangi ülkeye gidersem gideyim ister yerde oturayım ister etrafım tıklım tıkış olsun yerel halkın bindiği ulaşım araçlarını kullanmak ve insanların içine karışmak hoşuma gidiyor. Başka türlü yeni bir kültürü öğrenip, bu insanları nasıl tanıyabilirim ki. Laos’ta (özellikle kuzey bölgesinde) yollar inanılmaz virajlı, başım dönmesin diye gözlerimi kapattıktan bir süre sonra uykuya dalıyorum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum otobüsün muavini beni sarsarak uyandırıyor ”You, you… Toilet”. Sarsılarak gözlerimi açıyorum, camdan etrafıma bakıyorum heryer kapkaranlık. Onlar için tuvalet molası yol kenarında duran otobüsten inerek hemen yolun kenarına çömelmesiyle gerçekleşiyor. Tereddütle dışarıya baktıktan sonra gözlerimi geri kapatıyorum; bence bir süre daha dayanabilirim. Tahminen birkaç saat sonra tekrar sarsılarak uyandırılıyorum; ”You, you eat! Come, eat” Sanırım bu ülkedeki yeni adım ”You” diye düşünüyorum. Çinlilerin kendine yabancı bir isim seçmesi gibi bana da Lao dilinle bir isim verselerdi ya 🙂 Koca tabaktaki noodle çorbasını hızla bitirdikten sonra yola devam… Bir süre sonra canım sıkılıyor, bilgisayarı açıp film izlemeye başlıyorum ama iki dakika sonra arkamdan bilgisayarın ekranına yansıyan küçük bir kafa fark ediyorum. Arkamda ve yan koltuğumda oturan iki amca merakla ve gözlerini ayırmadan filme bakıyor. Hafifçe ekranı onlara kaydırıyorum, yol boyunca birlikte filmi izliyoruz.
Sabah dokuzda bindiğim otobüsten gecenin ikisinde tüm otobüsün ”Byeeee” sesleriyle yol kenarında indiriliyorum. Kalacağım yer ile indiğim yer arasında 2,5 km var. Yolda yürürken bir an bile tedirgin hissetmiyorum. Sanırım Güneydoğu Asya en huzurlu hissettiğim yer. Hostelime yerleştikten sonra derin bir uyku beni bekliyor.
Sabah uyandıktan sonra kaldığım hostelin (Real Vang Vieng Backpacker Hostel 2) teras katına çıkıyorum. Manzara yine beni büyülüyor. Vang Vieng diğer şehirlere göre doğası olarak değil ama popülasyonu olarak daha farklı. Burası daha çok 20-25 yaşındaki gençlerin ucuz konaklama, ucuz içki, eğlence için tercih ettiği bir yer. Burada her şey serbest. Her türlü uyuşturucu kolayca bulunabiliyor. Polislerde bu işten iyi para kazanıyor, yakalanırsanız yüklü miktarda para ödüyorsunuz. Zaten bu tür barların çoğu da polislere veya yakınlarına ait. Bir yanda dik ve sarp kireçtaşı kayalıklarından oluşan dağlar ve nefes kesen bir doğa diğer yandan çılgın partiler. Vang Vieng gibi küçük ve mütevazı bir kasabanın çılgın partilere ev sahipliği yapacağı kimin aklına gelir? Ama benim aradığım şey bu değil. Herhangi bir Asya ülkesine gittiğimde yaptığım ilk şey motor kiralamak ve köylerin arasında kaybolmak. Laos’ta motosiklet kiralamak için ehliyete ihtiyacınız yok. Ve burası bunu yapmak için en uygun yer.
Motosiklete atladığım gibi Nam Song Nehrini tahta bir köprüden geçerek aşıyorum ve bir kaç kilometre sonra doğa ananın kolarındayım. Anayoldan çıktıktan sonra yollar beni şaşırtmıyor; yarı mıcır yarı toprakla kaplı. Ama umrumda değil manzara o kadar büyüleyici ki her 10 dakikada bir durup etrafı hayran hayran izliyorum. Köylerden geçiyorum, çocuklarla oynuyorum, dilini bilmesem de insanlarla anlaşabildiğime tekrar şaşırıyorum. Arada yolumu kesmeye çalışan inekler, tavuklar ve domuzcuklar oluyor. Burada hep hayvanlar serbest dolaşıyor. Daha sonra mavinin en güzel tonunu görmek için Blue Lagoon’a gidiyorum. Suyun rengi çok güzel ama keşke daha az insan olsaydı diye içinden geçiriyorum.
Yemek yemek için nehir ve dağ manzaralı küçük bir kulübe buluyorum. Yemekleri pişiren kadının gülümsemesine bayılıyorum. Beden dilimle çok güzel olduğunu anlatmaya çalışıyorum; utanıyor ama fotoğrafını çekmeme izin veriyor.
Bir süre sonra köprüye doğru koşan okul üniformalı çocukları görüyorum. Kıyafetleriyle birlikte köprüden suya atlayıp atlayıp çıkıyorlar. O kadar çok eğleniyorlar ki kendimi suya atmamak için zor tutuyorum. Bu gezi Laos’ta yaşadığım güzel ve anlardan biri olarak hafızamda kalacak 🙂
*** Vang Vieng’de nehir kenarında içkinizi yudumlayarak tubing veya kayaking yapabilirsiniz. Açıkçası kasabadaki turist topluluğu çok hoşuma gitmediği için ben yapmayı tercih etmedim. Sizin tercihinize kalmış.