Ne kadar da azimlisin, önüne ne çıkarsa durmuyorsun, ne kadar da istikrarlısın diyorlar… Gülüyorum içimden, bazen dudağımın yanına bir tebessüm konuyor. Olduğum yerde durursam ne yaparım hiç bilemedim ki, durmanın sözlük anlamı fişi çekip öylece durmak, hiçbir şey üretmemek olmadı hiçbir zaman benim lügatımda. Üretememek, öylece durmayı çok karanlık bir yer olarak tanımladım hep. Durursam sanki düşecekmişim, durursam elim ayağıma dolaşır da işleri iyiden iyiye karıştırırmışım gibi. Tercihlerim de var elbet, hepimizin olduğu gibi. Şimdi buradan yürümek istiyorum dediğim patikalar var, tüm seçimlerimin sorumluluğunu sırtlanarak yürüdüğüm yollar, hep var. Ben galiba yolda yürümenin müptelasıyım; herhangi bir taşıt içinde manzarayla yol almak, karşılaştığım hikayeler. Bedenim ruhumun taşıtıysa benim ruhum yolculuk seviyor demeyi öğrendim yıllar içinde. Yolculuk deyince aklınıza ne geliyor? Sadece A noktasından B noktasına ulaşmak mı? A noktasına giderken yolda yaşadıklarınız mı? Geri dönmek mi? Yola çıkmak kelimesi bana hep yeni başlangıçları anımsatıyor, yeni bir şey öğrenmek de buna dahil.…
Her bir semti, sokağı, mimarisi bambaşka hikayeler anlatır. Herhangi bir sokağının içinde ya da tarihi bir binanın önünde saatler geçirirsin de anlamazsın. Kadıköy’deki zaman Fatih’te aynı akmayabilir, Beşiktaş…
Yeni Zelanda’daki ilk 5 gün jetlagın bedenimi terk etmesini bekleyerek, ikinci hafta ise banka heabı açma, vergi numarası için başvuruda bulunmakla, arada da araba kovalamakla geçti. Her şeyin…
Bu sefer iniş takımlarımı açmayı unuttum ya da kasten bıraktım. İpin ucunu saldım. Sürekli telaş halinde dolanan zihnim ve öğretmen edasıyla onu eğitmeye çalışan Bengi’den yoruldum. Ben de bıraktım. Bu yolculuğun sonu nereye varır hiç bilmiyorum ve bilmemeyi o kadar çok özlemişim ki. Yeni Zelanda’ya konmadan birkaç ay önce bana ait olmayan bambaşka duyguları taşıdığımı şu an anlayabiliyorum. Uzak diyarlara gitmek isteyip ‘gidemeyenler’, çok uzağa gittiğim için üzülenler, hayatın karmaşasından kurtulma yolunun dünyanın bir ucuna gitmek olduğunu düşüneneler, Türkiye’den bir an önce çıkınca her şeyin çok kolay çözüleceğini inananlar… Bir kurtarıcıya ihtiyaç duymak, mental tüm sorumluluğu birine yüklemek ve bir yaratıcının varlığına inanmak ne kolay. Hiç sorumluluk almadan, kendi karmaşalarını tek başına çözmeden, hiç büyümemeyi dilemek, ne kolay. Fark ettim ki kendi çekmecelerimi doldurmak yerine buyur sana tertemiz bir köşe diye hep başkalarına yer vermişim. Bıraktım. Çekmecelerin havalanmaya ve sadece bana ait olanlarla dolma vakti. İşte, ben de bu yüzden…
Evrim’in hikayesini ‘‘While Travelling’’ instagram hesabından çok uzun süreden beri takip ediyorum, hem kişisel olarak hem de mesleki anlamda cesaret isteyen değişiminin uzaktan da olsa gözlemcisi olmak zihnimde…
Didem, uzun bir süre seyahat etme hayali vardı ancak düzeni bozma korkusuyla bir türlü cesaret edememişti. Bu süreçte önce işinden çıkarıldı daha sonra 7 yıldır kirada oturduğu evinden ayrılmak zorunda kaldı. Hepimizin dışarıdan olumsuz olarak gördüğü bu süreç Didem’in yola çıkmasına vesile oldu. Ve yol ona başka yollar açtı…