Jaipur’da mübarek Holi bayramını kutladıktan sonra yine Rajasthan’da bir şehir olan Jaisalmer için trende üçüncü sınıfa bilet alıyorum. Akşam başlayan yolculuğumu ertesi gün öğlen Jaisalmer’e vararak bitiriyorum. Akşam yolculuklarını seviyorum çünkü yerime oturmamla uyuyakalmam bir oluyor 🙂 Ne zaman bindim ne zaman geldik bölümü kayıp…

Rajasthan’da batıya gittikçe zamanda da geriye doğru gidiyorum sanki. Jaisalmer, Pakistan sınırında, Thar çölünün kıyısında “altın şehir” diye anılan portakal sarısı renkli konakların, görkemli Jain Tapınakları’nın, saray ve kalelerin şehri. Aynı zamanda burası bir çöl şehri, sıcağın yakıcı etkisini her bir noktada fark ediyorum. Pakistan sınırına da yaklaştığım için kıyafetler takılar değişmeye başlıyor. Çift kulakta parlak küpeli, bembeyaz giyinen erkekler, yüzünü tamamen örten rengarenk kadınlar…

Hindistan‘ın bambaşka bir boyutu. Trenden indikten sonra kalacağım yere doğru yola koyuluyorum. Hindistan’daki üçüncü şehirim olan Jaisalmer diğer gördüğüm yerlere göre çok daha ucuz. Hatta kalma yerleri o kadar ucuz ki bu fiyatlar gerçek mi diye otel rezervasyonu yaparken web sitesini tekrar tekrar yeniliyorum. Kaldığım yerin adı, Shahi Palace ve terasına gördüğüm andan itibaren vuruluyorum.

Eski İpek Yolu üzerinde bulunan bu ufak şehir taş yapımı evleri ve Havelileriyle beni etkilemeyi başarıyor. Labirent şeklindeki sokaklarında gezerken karşıma taş işçiliği konusunda çığır açmış evler karşıma çıkıyor ve en sonunda yürüye yürüye 5 Haveli’nin bulunduğu sokağa varıyorum. Haveliler zamanın zengin  ipek tüccarlarının evi. Bu tüccarlar mihracelere değerli taşlardan şaheser işçilikte eserler ürettikleri için bu konaklara sahip olmuşlar. Şimdiler de ise bazıları hala ailelere ait bazıları ise başkalarına satılmış durumda. Ancak çoğu evlerini turiste açmış ve konakların içine girip gezebiliyorsunuz.

Jaisalmer‘e gelmemin bir diğer amacı da Thar çölünde güneşi batırıp yıldızların altında uyumak. Şehrin ekonomisinin bir bölümü safari turlarıyla döndüğü için en lüksünden en ucuzuna kadar tur bulmak mümkün. Ben bir gece kalmalı, develerle çöl safarisi yapmalı, akşam yemeği ve sabah kahvaltısı dahil turu 12 dolara otelimden ayarlıyorum. Şehir merkezine 50 km uzakta olan köye gitmek için jeeplerle yola koyuluyoruz. Çölün ortasına kurulmuş, develerin bulunduğu köye ulaştıktan sonra oradaki çocuklarla yarı İngilizce yarı beden diliyle sohbet ediyoruz. Çocukların gözleri beni derinden etkiliyor, zaten bence Hindistan insanı en iyi bakışlarıyla anlaşıyor.

Develerle 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra kamp yapacağımız alana ulaşıyoruz. Develerle yolculuğun bu kadar yorucu olacağı aklıma gelmezdi, kramp giren bacaklarımı bir oraya bir buraya yürüyerek açmaya çalışıyorum. Bir süre sonra ateş yakılıyor ve akşam yemeğimiz hazırlanıyor. Akşam yemeğinden sonra uğradığımız köyde doğmuş olan tur rehberimizle muhabbete dalıyoruz. Şu hayatta en çok istediğin şey ne diye soruyorum; “Bu köyden gitmek” diye cevap veriyor. Neden diye soruyorum, beklediğimden çok farklı olarak, “Köyde istediğin kızla evlenemezsin, astrolog iki tarafında falına bakar, ailelerde kabul ederse evlenirsin, ben böyle bir evlilik istemiyorum. Ayrıca buradan başka hayatlar var” diye cevap veriyor. İçindeki sıkıntıyı karanlıkta parlayan gözlerinden anlayabiliyorum.

Gruptakilerle de bir süre sohbet ettikten sonra yatakları hazırlamaya başlıyoruz. Çöl havası sabah kemiklerimizi eritirken akşam donduruyor. Kendi uyku tulumumu taşıdığıma memnunum, soğuğu hissetmeden yıldızların altında deliksiz bir uyku çekiyorum. Sabah güneşin doğuşuyla gözlerimi aralıyorum, kafamı uyku tulumumdan dışarı çıkardığımda kumlara yansıyan güneşi hala unutamıyorum. Sanki  Aladdin’in sihirli lambasının içinde uyanmışım gibi…

2 Comments

Write A Comment

error: İçerik Korunuyor !!!