Güneydoğu Asya’da yataklı otobüsle ilk tanışmam Laos sayesinde oluyor. Laos, dağlık bir ülke ve dört bir yanı virajlarla kaplı olduğu için bir yerden bir yere gitmek zaman alıyor. 3,5 saatte ulaşırsınız denilen yolu 5 saatte bol zıplamalı gittiydik, oradan biliyorum. Bu yataklı otobüsü keşfettiğimden beri bir süre en sevdiğim ulaşım şekli oluyor. Yüksek dağlar arasında uzanan Nam Ou Nehrinin büyüsünden kendimi koparıp, 13 saat sonra ülkenin en güneyi Pakse’ye ulaşacağımı umut ederek sevdiceğim yataklı otobüste yerimi alıyorum. Yanımda yatan teyzeyle (yataklar iki kişilik ve artık dibinize kim düşerse) ve hemen çaprazımdaki Tayvanlı çocukla okey çevirecek kadar muhabbet koyulaşıyor. Kitap okumalı, muhabbet etmeli en sonunda da ağır sızmış bir şekilde kendimi uykuya bırakıyorum. Sabaha karşı pat pat pat diye otobüsün camına vuruyorlar, öyle derin uyumuşum ki ses çok derinlerden geliyor, yükseliyor, yükseliyor…Hello madam! Tuk tuk madam! Tuk tuk!!! Bir yandan gülüyorum, bir yandan küfür ediyorum, bir yandan eşyalarımı topluyorum. Tuk tuk…
Kırgızistan’daki son günlerim. Dağ, bayır, 4000 metreye çık, in, çay iç, bozkırda çadırından atları seyreyle, çay iç, çekik gözlü kırgız bebelerini tepende taşı, çay iç, yürü, 10 km,…
Günlük tutmak insana zamanda hareket edebilme kabiliyeti veriyor. Liseden bu yana tuttuğum günlüklerin her birinde, her gün ama her gün değiştiğimi gözlemleyebiliyorum. Kafanı göğe kaldırıp bulutları izlerken, bulutların…
Bagan’da iki gün kalıyorum. Turistlerin “başlıca” görmesi gereken pagodalar var ama daha fazlası da var… Bir çalının arkasına saklanmış, doğal afetlerden ve savaşlardan hala ayakta kalmaya çalışan şaheserler. Bu yüzden iki gün boyunca bisikleti bir oraya sürüyorum bir buraya, öğlene doğru sıcak basıyor ama ne sıcak… Soluklanmak için bir tentenin altına sığınıyorum. Bir süre sonra etrafımı çocuklar sarıyor. Hepsinin derdi aynı; “Kendi ülkene veya gezdiğin yerlere ait yanında para var mı?” İşi ticarete dökmüş sıpalar, benden alıp başka birinden Myanmar Kyatına çevirtiyorlar 🙂 Para yok ama oyun oynarım diye cevap veriyorum. Bir süre taş, kağıt, makas oynuyoruz. Bakıyorum çocukların sayısı giderek artıyor bisikleti alıp yan yan uzaklaşıyorum 😅 Ertesi gün Bagan’dan İngiliz koloni dönemi öncesinin eski başkenti Mandalay’a doğru yola çıkıyorum. En fazla 4 saatlik yolum var. Yol beni yine güzel insanlarla karşılaştırıyor. Yanına oturduğum kadın bana uzun uzun bakıyor. “Ne zamandır Myanmar’dasın?” “Türkiye’den geldiğimi nasıl anladın?” “His :)” Gerçekten, size…
Allahu ekber allahu ekber… Yerimden sıçrıyorum. Ezan sesi mi o? Neredeyim? Saat kaç? Oha yan tarafta biri horluyor?! Dur bir dakika sakin ol… Hafifçe telefonumun ışığını açıyorum, telefonumda…
“Myanmar’a adım attığımdan beri farklı bir boyuta geçmiş gibi hissediyorum. Sanki uçan ejderhaların üzerinde yolculuk ediyor gibiyim…” Yangon’a vardığım ilk gün günlüğüme böyle yazmışım 🙂 Neyse kaseti yine…