Hayatımda ilk defa bir arabam oldu ve hayatımda ilk defa sahip olduğum arabamın içinde uyuyorum. Arabanın içinde uyumak için aldığım yatak o kadar rahatmış ki şu an bile bu duruma şaşırıyorum. Bebekler gibi uyanıp işe başlamayı umut ettiğim tarlaya doğru yola koyuluyorum. Günde en fazla 4 saat gönüllü olarak çalıştığım çiftlikler olmuştu. Ancak şu an gittiğim yerde sabah 7, öğleden sonra 5’e kadar sadece 30 dakika öğle yemeği arası, sabah 10 dakika ve öğleden sonra 10 dakika mola vererek çalışacağım. Kulağa zor geliyor biliyorum, ancak mutfakta uzun saatler ayakta çalışmış biri olarak bu durum beni korkutamaz! Aksine mutfakta çalışmak ile karlılaştırdığım zaman stressiz, doğanın içerisinde yeni bilgiler öğrenerek geçireceğim saatler zevkli bile geliyor. Yeni Zelanda’ya gelir gelmez de restoranlarda iş aramamamın en büyük nedeni de bu zaten, stresten bir süre olabildiğince uzak olabilmek ve farklı tecrübeler de edinebilmek. 15 dakika sonra tarlaya ulaşıyorum ve oranın yöneticisi olan Hitchy’nin yanına gidiyorum.…
Takaka Marahau ile Takaka arası araçla 1,5 saat sürmesine rağmen 3 saat sonra varabiliyorum. Hem Takaka Tepesi’nin dönemeçli yolundan, hem manzaranın güzelliğinden, hem de her farklı kuş türü…
Mārahau Auckland’da bunu fark edememiştim ama Nelson’a gelir gelmez yeni patlayan tohumlardan ve havanın mis gibi kokmasından anladım ki üçüncü cemre toprağa düşmüş bile. Takaka’da kivi tarlasında çalışmaya…
Ne kadar da azimlisin, önüne ne çıkarsa durmuyorsun, ne kadar da istikrarlısın diyorlar… Gülüyorum içimden, bazen dudağımın yanına bir tebessüm konuyor. Olduğum yerde durursam ne yaparım hiç bilemedim ki, durmanın sözlük anlamı fişi çekip öylece durmak, hiçbir şey üretmemek olmadı hiçbir zaman benim lügatımda. Üretememek, öylece durmayı çok karanlık bir yer olarak tanımladım hep. Durursam sanki düşecekmişim, durursam elim ayağıma dolaşır da işleri iyiden iyiye karıştırırmışım gibi. Tercihlerim de var elbet, hepimizin olduğu gibi. Şimdi buradan yürümek istiyorum dediğim patikalar var, tüm seçimlerimin sorumluluğunu sırtlanarak yürüdüğüm yollar, hep var. Ben galiba yolda yürümenin müptelasıyım; herhangi bir taşıt içinde manzarayla yol almak, karşılaştığım hikayeler. Bedenim ruhumun taşıtıysa benim ruhum yolculuk seviyor demeyi öğrendim yıllar içinde. Yolculuk deyince aklınıza ne geliyor? Sadece A noktasından B noktasına ulaşmak mı? A noktasına giderken yolda yaşadıklarınız mı? Geri dönmek mi? Yola çıkmak kelimesi bana hep yeni başlangıçları anımsatıyor, yeni bir şey öğrenmek de buna dahil.…
Bu sefer iniş takımlarımı açmayı unuttum ya da kasten bıraktım. İpin ucunu saldım. Sürekli telaş halinde dolanan zihnim ve öğretmen edasıyla onu eğitmeye çalışan Bengi’den yoruldum. Ben de…