Günlük tutmak insana zamanda hareket edebilme kabiliyeti veriyor. Liseden bu yana tuttuğum günlüklerin her birinde, her gün ama her gün değiştiğimi gözlemleyebiliyorum. Kafanı göğe kaldırıp bulutları izlerken, bulutların ne kadar da hızlı hareket ettiğine dair şaşkınlığına kapılırız ya, aynen öyle işte. Son 3 yılda tuttuğum günlüklerdeki değişimime ise yetişemediğimi anlıyorum; bazen, kimim, neredeyim, ne yapıyorum hepsinin birbirine karıştığı bana göre hızla geçen ve frenimi tamamen ellerimle bozduğum 3 yıl. Türkiye’ye hele İstanbul’a geri taşındığımdan beri ise yazdığım günlüklerin manasını çözemiyorum. Çünkü sırt çantam, poşetlerim, kollarımın arasına tıkıştırdığım kitaplarım, kafamda çizip durduğum rotalarım tıkış tıkış yarı ayakta yarı yaslanarak dengede durmaya çabalıyoruz. Zihnimde çalan ise hep aynı türkü, ‘’Zaten gideceksin, poponu koltuğa iyice yerleştirmeye hiç gerek yok.’’ Gariptir ki kendi evimde bile duramayıp, oradan oraya taşınıyorum. Bu huzursuz ayak sendromundan muzdarip ruhum kalıtsal mı diye düşünüyorum, arada. Çünkü öyleyse, durum dışarıdan bakan gözler için vahim. Tayland’da süresini bilmediğim bir şekilde gezmeye…
Eğlenceli geçen 5 gün sonunda İngilizce kampından 3 kişiyle birlikte ayrılıyorum. Aslında Bangkok’a geri dönecektim ama adalara yakın olduğum için önce Koh Phangan’a gitmeye karar veriyorum. Önde tecrübeli…
Bangkok Güenydoğu Asya’ya İlk Adım: Bangkok Dünya saatine göre 11 bana göre ise asırlar sonra Bangkok Suvarnabhumi havalimanına 13 kiloluk çantamla ayak basıyorum. İşte Güneydoğu Asya’ya ilk adımı…