Bagan’da iki gün kalıyorum. Turistlerin “başlıca” görmesi gereken pagodalar var ama daha fazlası da var… Bir çalının arkasına saklanmış, doğal afetlerden ve savaşlardan hala ayakta kalmaya çalışan şaheserler. Bu yüzden iki gün boyunca bisikleti bir oraya sürüyorum bir buraya, öğlene doğru sıcak basıyor ama ne sıcak… Soluklanmak için bir tentenin altına sığınıyorum. Bir süre sonra etrafımı çocuklar sarıyor. Hepsinin derdi aynı; “Kendi ülkene veya gezdiğin yerlere ait yanında para var mı?” İşi ticarete dökmüş sıpalar, benden alıp başka birinden Myanmar Kyatına çevirtiyorlar 🙂 Para yok ama oyun oynarım diye cevap veriyorum. Bir süre taş, kağıt, makas oynuyoruz. Bakıyorum çocukların sayısı giderek artıyor bisikleti alıp yan yan uzaklaşıyorum 😅 Ertesi gün Bagan’dan İngiliz koloni dönemi öncesinin eski başkenti Mandalay’a doğru yola çıkıyorum. En fazla 4 saatlik yolum var. Yol beni yine güzel insanlarla karşılaştırıyor. Yanına oturduğum kadın bana uzun uzun bakıyor. “Ne zamandır Myanmar’dasın?” “Türkiye’den geldiğimi nasıl anladın?” “His :)” Gerçekten, size…
Allahu ekber allahu ekber… Yerimden sıçrıyorum. Ezan sesi mi o? Neredeyim? Saat kaç? Oha yan tarafta biri horluyor?! Dur bir dakika sakin ol… Hafifçe telefonumun ışığını açıyorum, telefonumda…
https://www.flickr.com/photos/bengibaytekin/36422303283/sizes/c/ Hsipaw’da üç günlük trekking’ten sonra çok mutlu ama aynı zamanda kelimenin tam anlamıyla bitik haldeydim. Bedenimi hiç bu denli zorlamamıştım, bu yüzden kaslarım ‘lütfen, lütfen rahat bırak…
Yangon’daki hostelime yağmurdan sırılsıklam ama mutlu bir şekilde geri dönüyorum. Hostel’da bir şeyler atıştırdıktan sonra uyku bastırıyor. Erken yatmaya karar veriyorum, ertesi gün için Bagan’a akşam otobüsünde yerimi ayırttım. Bilet fiyatı 20.000 kyat tutuyor (14 dolar) Burada şehirlerarası ulaşım biraz pahalı. Nasıl bir yolculuk olacağı hakkında bir fikrim yok, açıkçası biraz heyecanlıyım.
https://www.flickr.com/photos/bengibaytekin/36126815170/sizes/c/
Ertesi gün erkenden uyanıyorum. Şehir yeni yeni uyanırken etrafı izlemek ve fotoğraf çekmek için Yangon sokaklarında gezmeye başlıyorum. Tezgahlar yeni yeni kurulmaya başlıyor, monklar sabah kahvaltılarını yapabilmek için etraftan yiyecek toplamaya başlamışlar bile. Bu gelenek benim için oldukça yeni; monklar günde iki öğün yemek yiyor biri sabah 6’da diğeri ise öğlen 12’den önce (genelde saat 10’da öğleye yemeği yediklerini öğrendim). Köpekler peşi sıra etrafımda dolanıyor, Yangon’u bu saatlerde izlemek çok keyifli. Bir şeyler yedikten sonra arkadaşımla tekrar buluşup sokakları beraber gezmeye devam ediyoruz. Bu sefer yağmura hazırlıklıyız!
Otobüse kadar öyle sokaklarda başıboş gezip, insanlarla sohbet ederek dolanıyoruz. Her sokakta rengarenk manzaralara tanık oluyorsunuz. Günlük hayat devam ederken biz de bu hengamenin içinden akıp gidiyoruz. Akşam Bagan’a gidecek otoboüse biniyoruz. İçerisi büyükanne evi gibi. Pembe koltukların üzerine örtülmüş danteller, rahat rahat uyumanız için arkaya kadar yatan koltuklar, diş fırçası ve atıştırmalıklar… Gözlerime inanamıyorum 🙂