Bagan’da iki gün kalıyorum. Turistlerin “başlıca” görmesi gereken pagodalar var ama daha fazlası da var… Bir çalının arkasına saklanmış, doğal afetlerden ve savaşlardan hala ayakta kalmaya çalışan şaheserler. Bu yüzden iki gün boyunca bisikleti bir oraya sürüyorum bir buraya, öğlene doğru sıcak basıyor ama ne sıcak… Soluklanmak için bir tentenin altına sığınıyorum. Bir süre sonra etrafımı çocuklar sarıyor. Hepsinin derdi aynı; “Kendi ülkene veya gezdiğin yerlere ait yanında para var mı?” İşi ticarete dökmüş sıpalar, benden alıp başka birinden Myanmar Kyatına çevirtiyorlar 🙂 Para yok ama oyun oynarım diye cevap veriyorum. Bir süre taş, kağıt, makas oynuyoruz. Bakıyorum çocukların sayısı giderek artıyor bisikleti alıp yan yan uzaklaşıyorum 😅 Ertesi gün Bagan’dan İngiliz koloni dönemi öncesinin eski başkenti Mandalay’a doğru yola çıkıyorum. En fazla 4 saatlik yolum var. Yol beni yine güzel insanlarla karşılaştırıyor. Yanına oturduğum kadın bana uzun uzun bakıyor. “Ne zamandır Myanmar’dasın?” “Türkiye’den geldiğimi nasıl anladın?” “His :)” Gerçekten, size…
https://www.flickr.com/photos/bengibaytekin/36126833670/sizes/c/ Hsipaw’a gitmek için Mandalay’dan tren bileti almaya başaramayınca mecburen otobüsle gitmeye karar veriyoruz. Sabah saat 4’ten 10’a kadar tren istasyonunda uyuduğum için her yerim tutulmuş durumda ama…
Yangon’daki hostelime yağmurdan sırılsıklam ama mutlu bir şekilde geri dönüyorum. Hostel’da bir şeyler atıştırdıktan sonra uyku bastırıyor. Erken yatmaya karar veriyorum, ertesi gün için Bagan’a akşam otobüsünde yerimi…
https://www.flickr.com/photos/bengibaytekin/36355063992/sizes/c/
Myanmar’a adım attığımdan beri farklı bir boyuta geçmiş gibi hissediyorum. Sanki uçan ejderhaların üzerinde yolculuk ediyor gibiyim. O kadar büyüleyici ki fotoğraflarım ve kelimelerim yeter mi anlatmaya bilemiyorum. Doğası, eski pagodaları, yol boyunca akıp giden yemyeşil tarlaları ve insanları… En çokta insanları, daha önce hiçbir coğrafyada kalbim bu kadar sevgiyle dolmamıştı. Yanımdan geçip giderken el sallamalarıyla, sıcacık gülümsemeleriyle, yolda öylesine yürürken yemeklerini paylaşmak istemeleriyle beni sarıp sarmaladı bu ülke. Myanmar, 1962 yılından 2010 yılına kadar askeri rejim yüzünden kapalı kutu olarak kalmış. Aynı zamanda 1962 yılından öncede dünyanın en zengin ülkesiymiş. General Ne Win’in Burmese Way to Socialism kampanyası yüzünden de şu an halkın ortalaması oldukça fakir durumda. Yangon gibi büyük bir şehiri gezerken ülkenin yeni dünyaya adapte olmaya çalıştığını hemen anlıyorsunuz. Büyük lüks otellerin önünden geçen yalın ayaklı çocuklar, ‘’betel nut’’ satan arabaların hemen yanında yükselen alışveriş merkezleri… Nereyi incelesem diye şaşkın şakın etrafı izlerken, meraklı gözler de sizi izliyor. Onlar için hala çok farklısınız. Ülkenin kırsal kesimlerine gittiğimde ise gerçek Myanmar’la tanıştığıma memnun oldum. Hem doğası hem insanları hem yaşam şekilleri sanki 70’li yıllarda dondurulmuş gibi.