Keyfine düşkün ruhum rahatı buldu mu hemen postu koltuğa seriveriyor. Hostel’e yerleştikten sonra ilk iki gün neredeyse yemek yemek için mutfağa gitmek dışında koltuktan kalkmıyorum. Gönderilen dökümanları çevirmek ve Netflix’in Chef’s Table belgeselini izlemek dışında hiçbir şey yapmıyorum. Utanmasam kalkıp yatağa gitmek yerine koltukta uyuyacağım, kendisiyle öyle bütünleşiyorum. İlk haftalar küçük bir pandaya dönüştüğüm için pişman mıyım? Hiçte bile aksine uzun zamandır bunu bekliyordum 🙂 Ama tabi bir süre sonra oturduğum koltuk batmaya başlıyor, şehri keşfetmek için buraya taşınmıştım, artık Seul’ü altına üstüne getirmeye hazırım. Güney Kore’nin tarihini tanımak ve anlamak nihai amacım bu yüzden ilk olarak Orta Asya’da beraber gezdiğim arkadaşım Burak’la o saray benim şu saray senin gezmeye başlıyoruz. Evet, Burak’ta burada o da kendine başka bir hostelde iş bulup çalışmaya başlıyor. Naber Burak? Sarayları anlatmaya başlamadan önce Güney Kore’nin kısa bir tarihinden bahsedeyim. Kore, yani Gojoseon (eski Kore Krallığı) M.Ö 3000’lere dayanıyor. Çin Hanedanlığı ile yaptığı savaşların ardından…
Tag