Allahu ekber allahu ekber… Yerimden sıçrıyorum. Ezan sesi mi o? Neredeyim? Saat kaç? Oha yan tarafta biri horluyor?! Dur bir dakika sakin ol… Hafifçe telefonumun ışığını açıyorum, telefonumda lokasyon olarak Yangon yazıyor. Yolculuğa çıktığımdan beri ikinci kez nerede olduğumu bilmeden uyanıyorum, ezan sesini duymam ise ilk. Sürekli yer değiştirmenin dezavantajı olsa gerek. Yangon’daki üçüncü günüm, Bagan’a gitmek için erkenden otobüs bileti almıştım, yine bir hostelden çantamı alıp sessizce süzülüyorum. Bu sessizce süzülüp gitmeler bir süre sonra garip bir şekilde iyi hissettiriyor. Myanmar’daki ilk şehirlerarası yolculuğum için otobüste yerimi alıyorum. Otobüsün içi babaannemin evi gibi; her koltuk başlığı dantelle süslenmiş, baş ucumda kareli battaniye (o sıcakta ne battaniyesi demeyin, Asya’da hangi ulaşım aracına binerseniz binin dondurucudaki balıktan beter oluyorsunuz!), muavin kucağıma bir kutu bırakıyor içinde meyve suyu, bol şekerli bir hamur işi ve su var. Yolculuk uzun ama rahat geçecek diye uykuya tam dalmışken Myanmar’a özgü son ses çalan bir kliple…
“Myanmar’a adım attığımdan beri farklı bir boyuta geçmiş gibi hissediyorum. Sanki uçan ejderhaların üzerinde yolculuk ediyor gibiyim…” Yangon’a vardığım ilk gün günlüğüme böyle yazmışım 🙂 Neyse kaseti yine…
İlk defa Couchsurfing kullanarak Bangkok’ta kalacak yer için insanlara mesaj atıyorum. Artık son dakika yazdığım için mi şanssızlık mı geri dönüş alamıyorum. Bütçemi olabildiğince kısmaya kendimi adadığım için…
Bangkok Güenydoğu Asya’ya İlk Adım: Bangkok Dünya saatine göre 11 bana göre ise asırlar sonra Bangkok Suvarnabhumi havalimanına 13 kiloluk çantamla ayak basıyorum. İşte Güneydoğu Asya’ya ilk adımı böyle atmış oluyorum. 13 kilo mu? Fiuu şimdi düşününce… Deli misin kızım kendine gel diye kendimi sarsardım kesin! Elimde sıkı sıkıya tuttuğum şehre nasıl giderim notlarımla hostelimi bulmak için hazırım. Önce metroya biniyorum, inmem gereken durağı kaçırmamak için can kulağıyla durak isimlerini dinliyorum… Her şey kontrol altında olmalı (Neden, Bengi? Neden? 😅) Metrodan iniyorum, kendimi dışarıda bulmamla yüzüme nemli ve sıcak bir hava vuruyor. Vurmuyor elinin tersiyle çarpıyor resmen. Birden nefes alamıyorum, çantayı bile çıkarmadan bir köşeye oturuveriyorum. İnsanlar geçip gidiyor, bana bakıyorlar, bir şeyler konuşuyorlar ama… O karşıdaki tabelada ne yazıyor öyle? Ben burada ne yapıyorum? Şimdi geldiğim gibi İstanbul’a mı dönsem acaba? İçimdeki ses gayet otoriter bir şekilde “Delirdin yine, git hosteline yat uyu.” diyor. Paşa, paşa dinliyorum. Hostele bir…