Öncelikle Güney Kore’ye geliş hikayemle başlayalım. Buraya, yaşasın Güney Kore’nin her bir noktasını keşfedeceğim, oley! diye gelmedim. İçimdeki yeni bir ülkeye yerleşme isteğini ve bir süre de olsa kapı komşumu bilme hissini doyurmak için geldim. Neden Güney Kore? Tayland’dayken başlayan ve hiçbir zaman adını koyamadığım zincirleme olaylar neticesinde ayaklarım beni buraya sürükledi diyelim. Tanıştığım insanlar, Kore ile ilgili karşıma çıkan minicik sürprizler bana buraya gelmemi söyledi, geldim. Yerleştim mi? Hayır 🙂 Yani 2,5 ay kadar yaşadım diyelim. Pişman mıyım? Hayatımdaki hiçbir şeyden pişmanlık duymadığım için bundan da asla. Bir sürü yeni şey öğrendim, hayatıma yeni insanlar kattım; yol olsun diye eklenen taşlara bir yenisini daha eklemiş oldum. Kısa bir özetten sonra kaseti başa saralım ve Seul’e ilk ayak bastığım güne geri dönelim. Özbekistan’da haddinden fazla zaman geçirdikten sonra (plan yapmamak bazen böyle şeylere neden olabiliyor) Seul’e gidecek uçağa doğru ilerliyorum. Kafam hala blurlu, bu olanlar hep Ati’nin sayesinde, uçağa binmeden…
Tag