Bagan’da iki gün kalıyorum. Turistlerin “başlıca” görmesi gereken pagodalar var ama daha fazlası da var… Bir çalının arkasına saklanmış, doğal afetlerden ve savaşlardan hala ayakta kalmaya çalışan şaheserler. Bu yüzden iki gün boyunca bisikleti bir oraya sürüyorum bir buraya, öğlene doğru sıcak basıyor ama ne sıcak… Soluklanmak için bir tentenin altına sığınıyorum. Bir süre sonra etrafımı çocuklar sarıyor. Hepsinin derdi aynı; “Kendi ülkene veya gezdiğin yerlere ait yanında para var mı?” İşi ticarete dökmüş sıpalar, benden alıp başka birinden Myanmar Kyatına çevirtiyorlar 🙂 Para yok ama oyun oynarım diye cevap veriyorum. Bir süre taş, kağıt, makas oynuyoruz. Bakıyorum çocukların sayısı giderek artıyor bisikleti alıp yan yan uzaklaşıyorum 😅 Ertesi gün Bagan’dan İngiliz koloni dönemi öncesinin eski başkenti Mandalay’a doğru yola çıkıyorum. En fazla 4 saatlik yolum var. Yol beni yine güzel insanlarla karşılaştırıyor. Yanına oturduğum kadın bana uzun uzun bakıyor. “Ne zamandır Myanmar’dasın?” “Türkiye’den geldiğimi nasıl anladın?” “His :)” Gerçekten, size…
Allahu ekber allahu ekber… Yerimden sıçrıyorum. Ezan sesi mi o? Neredeyim? Saat kaç? Oha yan tarafta biri horluyor?! Dur bir dakika sakin ol… Hafifçe telefonumun ışığını açıyorum, telefonumda…
Yangon’daki hostelime yağmurdan sırılsıklam ama mutlu bir şekilde geri dönüyorum. Hostel’da bir şeyler atıştırdıktan sonra uyku bastırıyor. Erken yatmaya karar veriyorum, ertesi gün için Bagan’a akşam otobüsünde yerimi…