Her bir semti, sokağı, mimarisi bambaşka hikayeler anlatır. Herhangi bir sokağının içinde ya da tarihi bir binanın önünde saatler geçirirsin de anlamazsın. Kadıköy’deki zaman Fatih’te aynı akmayabilir, Beşiktaş iskelesi dendiğinde Kadıköy’deki Beşiktaş iskelesini anlarım ama lakerdanın hasını Eminönü Taze Balık’tan, turşumu Kadıköy’deki Özcan’dan almam gerektiğini bilir, meyhaneye gitmek istediğimde hangi sokağa sapacağıma, yalnız kalmak istediğimde hangi kuytu köşeye gideceğime ayaklarım karar verir. Şehir, içinde yürüdükçe katman katman dökülür önüne, onca yanlış yapılanmaya, çirkinleştirmek için yapılan her hamleye rağmen çok güzeldir, güzel kalacaktır.

Ama, ama işte içinde artık yaşayamıyordum; romantikliğimi bir kenara bıraktığımda çocukken bisikletle gezdiğim sokaklarım artık yok mesela, Asmalımescit’te arkadaşlarımla gençliğimi yaşadığım caddelerin aynı enerjisi yok, Göztepe’den Bağdat Caddesine yürürken selamlaştığım insanlar yok, ki artık kimse birbirinin yüzüne bakmaya tenezzül etmiyor…
İçimde buruk bir özlem, olduğum yerde ise bunca sene kendimi geliştirmek için verdiğim çabaya saygı var. İnsanlarla olan beyhude mücadelem burada son buldu… Eski İstanbul’a olan özlemim ise hep var olacak.

Write A Comment

error: İçerik Korunuyor !!!