14.yy da ise Malaylar, Müslümanlığı kabul etmiş (Malakka Sultanlığı döneminde) böylece halkın dini, dili ve kültürü günümüzdeki haline evrilmeye başlamış. Malezya, diğer gezip gördüğüm Asya ülkelerinin aksine (Tayland, Vietnam, Laos vs.) müslümanlığı kabul etmiş Asya ülkelerinden biri. Bu ülkeyi üç farklı kültür oluşturuyor; % 55’i Malay, % 25’i Çinli, % 10’u Hint ve geriye kalan % 10’luk kesimse diğer etnik kökene sahip. Aslında milattan öncesi ve sonrasına bakıldığında Malezya‘ya ilk yerleşen Çinli ve Hintli tüccarlar olmuş; bu yüzden ülke, hem kültürel olarak hem de tarihi eserler açısından bu kültürlerden oldukça etkilenmiş.
Şimdilerde ise, ana dili Malayca ancak Arapça’da ikinci dil olarak kabul edilip okullarda öğretiliyor. İngilizce’yi iyi derecede konuşuyorlar, gezdiğim süre boyunca dil bilmelerinden dolayı en kolay anlaştığım millet oldu diyebilirim. Aynı zamanda oldukça temiz, insanları yardımsever / güler yüzlü kendimi en güvende hissettiğim, ulaşım açısından (otostop ve otobüs) en rahat hareket ettiğim ülkelerden biri oldu. Ekvator iklimi hakim olduğu için ülkede çok zengin bir biyoçeşitlilik var. Hem yağmur ormanlarını hem karadeniz iklimini hem de turkuaz suları bir arada yaşayabileceğiniz nadir ülkelerden.
Vize
Malezya için Türk vatandaşlarına 90 gün boyunca serbest dolaşım hakkı var. Girişte hiçbir şekilde geri dönüş bileti veya otel rezervasyonu sorgulaması yapmadılar. En rahat giriş yaptığım ülkelerden biri oldu.
Yemek
Çok kültürlü bir ülke olduğu için çeşitli mutfakları deneyimleyebilirsiniz. Hangi şehre giderseniz gidin hem Çin, hem Hint hem de Malay restoranlarını bulabilirsiniz. Çin ve Malay restoranları ise kalbimi fethetti. Fiyatlar diğer Asya ülkelerine göre pahalı özellikle KL bana çok pahalı geldi ancak George Town veya Ipoh’ta hem ucuz hem de çok lezzetli yemekler yiyeceğinize eminim.
Deneyebilecekleriniz
Nasi lemak (chili soslu hindistan cevizi pilavı),
Çin noodle, tavuk, balık yada koyun etli hint ekmekleri; tatlılardan ise; ondeh ondeh (hurma şekeri ve rendelenmiş hindistan cevizli pirinç topları),
Chinatown içerisindeki Kasturi Walk alanı tropik meyveler,
Lassi (Bildiğiniz ayran ama tuzlu olanını öneririm tatlı veya mangolu olanı da var.)
Little India Brickfields’de banana leaf rice (muz yaprağında pilav),
Samosa (Hint işi börek).
Satay, şişe geçirilmiş koyun, sığır veya tavuk etleri mangalda pişirilerek servis ediliyor.
Chat Kway Teow, yüksek ateşte kızartılan noodle; tavuk, karides, biftek etlerinden biri tercih edilerek soya filizi, çin soğanı ve yumurta eklenerek servis ediliyor. En popüler yemeklerinden biri.
KL (Kuala Lumpur)
Vietnam’dan sonra genelde Kamboçya’ya geçerler ama ben Malezya’ya gitmeye karar veriyorum. Neden? Çünkü paşa keyfim 🙂 Malezya havalimanında çantamı beklemeye başladığım andan itibaren başım dönmeye başlıyor. Türkiye’den Tayland’a geldiğimde bile bu kadar çok kültür şoku yaşamamıştım. 2 aylık Laos ve Vietnam gezimden sonra Malezya çok farklı geliyor. Sağıma bakıyorum Çinliler, soluma bakıyorum Hintliler, ortada Malaylar…
Peki, kimler yaşıyor burada? Çinliler yoksa Hintliler? Malaylar? Hem Çinli hem Hintliler? Kafam karışık bir halde yolumu bulmaya çalışırken Malezya halkı beni biraz utandırıyor. Sanırım Müslüman ülke tutuculuğunda bir somurtkanlık bekliyorum. Alakası yok. Buraya nasıl giderim? Şuradan nasıl çıkarım? sorularıma gayet şirin şirin gülümseyerek cevap veriyorlar. İkinci şokumu da havalimanından çıkıp şehir merkezine ilerlediğimde yaşıyorum. Kafamı havaya kaldırdığımda yüksek yüksek binalardan neredeyse gökyüzünü göremiyorum. Şaşkın şaşkın etrafa bakarken çok farklı bir dünyadan çıkıp gelmiş gibiyim. Şaşkınlığımı kısa bir süre atlattıktan sonra kalacağım yere doğru yola koyuluyorum. Farklı bir boyuttan geliyorum, dinlenmeye ihtiyacım var. KL’de şehir içi ulaşım çok ucuz diyemem ancak öğrenmesi çok kolay. Şehir içinde görülecek yerler birbirine yürüyüş mesafesinde ancak çok gelişmiş bir raylı sistem ağı var. İstediğiniz yere “LRT” denilen metro ağı ile ulaşabilirsiniz.
Şehirlerde pek fazla vakit geçirmeyi sevmiyorum. Sanki herkes ve herşey aynıymış gibi geliyor. Bu yüzden ertesi gün sabah erkenden uyanıyorum ki KL’de görmek istediğim yerleri bitirip başka şehirlere doğru yelken açabileyim. İlk durağım Sultan Abdal Samad binası. Binayı görür görmez içerisinden Alaaddin’in cini çıkacakmış gibi hissediyorum. Etrafımda uçan halılar falan dolaşıyor. Hayal gücümün kapatma tuşuna basmakta zorlanarak binayı incelemeye devam ediyorum. Bu bina kral Sultan Abdul tahttayken İngiliz mimar Arthur Norman tarafından inşa ediliyor ve bu şaheser binada hala Yüksek Mahkeme hizmeti veriliyor. Sultan Abdal Samad binasının hemen yakınında Jamek mescidini gezip yürümeye devam ediyorum. Her zamanki gibi acıkmaya başlıyorum bu yüzden yönümü Çin Mahallesi (China Town)‘a doğru çeviriyorum.
Çin mahallesinde ne ararsanız var ve kanınızın son damlasına kadar pazarlık yapabilirsiniz. Pazarlık burada sonsuz bir döngü gibi. Almaktan vazgeçiyormuş gibi yapıp arkanızı döndüğünüz anda süreç yeniden başlıyor. Asla hadi alma o zaman yürü git demiyorlar, bu yüzden dilediğiniz kadar pazarlık yapabilirsiniz. Alışverişin yanı sıra Çin mutfağını deneyimleyebilirsiniz yalnız çoğu dükkan akşam üzeri 6 gibi restoranlarını açıyor ve hatta sokak yemekçileri de böyle. Bu yüzden saatleri ona göre ayarlamakta fayda var.
Çin mahallesinden sonra yönümü Little India (Brickfields)’a doğru çeviriyorum. Eskiden bu bölgede tuğla üretimi yapıldığı için bölgeye İngilizce “Tuğla Alanı” anlamına gelen “Brickfields” denilmiş. Sanırım burayı renkleri, kokuları ve etraftan gelen Bollywood şarkıları yüzünden daha çok seviyorum. Aynı zamanda Hint işi ürünlerin satıldığı en önemli yer. Çeşit çeşit Hint kumaşları ve kıyafetleri satın alabileceğiniz dükkanlar var.
Kuala Lumpur’da bir diğer görmek istediğim yer ise Batu Caves (Batu Mağaraları). Yani Hinduların meşhur tapınağı. Buraya gelmeden önce Batu Mağarasının şehir merkezine uzak olduğunu düşünmüştüm ama LRT (metro) ile ulaşım çok basit. Bu devasa mağaranın kalker taşları yaklaşık 400 milyon yıllık ve mağaraya ulaşmak için toplam 272 basamak çıkmak gerekiyor. Mağaraya çıkarken ise elime bir tane tuğla tutuşturuverdiler. Yukarıda inşaat olduğu için ziyaretçilerden yardım istiyorlar bu sayede işçi maliyeti düşüyor herhalde 🙂 Mağara adını, eskiden bu bölgeye dökülen Sunagi Batu’dan (Batu Nehri) alıyor. Mağaranın hemen dışında yer alan 42.7 metre yüksekliğindeki Lord Murugan heykelini görüyorum ve tabi herkesin yaptığı gibi fotoğraf çektirmeden ayrılmıyorum.
Petronas Twin Towers‘ı gece ışıklandırıldığında görmek istediğim için akşama doğru yola koyuluyorum. Şu an Malezya’nın en önemli petrol binalarından biri olarak kullanılan bina, adını da Petronas Petrol şirketinden alıyor tabiki ve tam olarak 88 katlı. Ben kulelerin hemen karşısındaki parkta oturup seyre dalmayı tercih ediyorum. Kulenin 41. kattaki Skybridge’e ve 86. kata çıkabilir, KL’yi yukarıdan izleyebilirsiniz.
Malezya ile ilgili daha fazla yazı için >>> https://dunyaninduraklari.com/kategori/asya/malezya/